İçişleri bakanı Efkan Ala’nın açıklamasına göre; darbe girişimine katılan, 1.676 er ve erbaş, 1.214 askeri öğrenci toplam 8.651 askeri personelden 151’i general ve amiral, 1.656’sı subay olmak üzere toplam 5.266 asker tutuklandı.

Açıklanmayan ise, darbe girişimine katılan toplam 8.651 askeri personelden tutuklananların dışındaki 3.385 askeri personelin durumu! Ne durumda oldukları henüz açığa kavuşmamış askeri personel sayısı oldukça fazla.

İçişleri Bakanının açıklamalarına göre tutuklanan hakim ve savcı sayısı 1.684, emniyet mensubu sayısı ise 1.019 olarak açıklanırken diğer kurumlardan yapılan gözaltılardan ne kadarının tutuklandığı net olarak anlaşılmıyor.

Hakim, savcı ve yüksek yargı üyeleri, üniversitelerde öğretim görevlileri, dekan ve rektörler, Milli Eğitim Bakanlığı çalışanları ve öğretmenler, emniyet mensupları, general, amiral, subay ve diğer kurum ve kuruluşlardan her gün değişen sayılarda açığa almalar devam ediyor. Toplam sayının 50 bini geçtiği biliniyor.

“Darbe” girişiminin ertesi günü başlayan görevden almaların liste halinde yapılması hazırlıkların çok öncelerden başladığının bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. İlk açığa alınan 2.745 kişilik hakim ve savcı listesi içerisinde, 23 Mayıs 2016 tarihinde kalp krizi sonrası yaşamını yitiren savcı Ahmet Biçer’in olması ve listelerdeki görev yerlerinin iki yıl öncesine ait olması da listelerin önceden hazırlandığının kanıtı olarak duruyor.

25 Temmuz 2016 tarihinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığında toplanan HSYK genel kurulu Yargıtay ve Danıştay’a atamalar yaptı. Son çıkarılan yasayla üyelik sayıları azaltılan ve mevcut üyelerin görevlerine son verilmesiyle boşalan üyeliklere yapılan atamalarda da önceden hazırlanmış liste dedikodusu damga vurdu.

Yargıtay için 267 Danıştay için de 75 üyeliğin gizli oylamayla atandığı seçimin 4 saat gibi kısa sürede tamamlanması, toplamda 240 dakika içerisinde 342 üyelik için gizli oylama yapılması bu söylentinin kaynağı oldu.

“Darbe” kimler tarafından yapılmış olursa olsun sonuç kısmına bakıldığında iktidara yaradığını, iktidarın arayıp bulamadığı ortamı sunduğunu, yapmak istediği son temizlik planına bulunmaz zemin hazırladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Mayıs ayı ortalarında gündeme gelen Yüksek yargıda yapılmak istenen değişikliklerle ilgili hazırlanan tasarı kanunlaştı.
Mayıs ayı sonlarında gündemleşen ve resmi olmayan yollardan Milli Eğitim Bakanlığının görevlerini üstlenecek Maarif Vakfı ile ilgili tasarı da yasalaştı.

Devletin, gerektiğinde güvenlik eleman ihtiyacını karşılayacağı Özel güvenlik yasa tasarısı da sonuçlandı.

Bu üç önemli yasa tasarısı şimdi daha fazla değer kazandı. Yüksek yargıyla ilgili yasanın nasıl uygulamaya konulacağı netleşmemişken, yaşadığımız “darbe” girişimi sonucu, yargıda istenilen tasfiyelerin yapılmasının önü açıldı. Yeniden dizayn edilmek istenen Milli Eğitim Bakanlığı için de aynı şekilde yollar açılmış oldu. Orduda yaşanan deprem sonrası, olası güvenlik açığının nasıl kapatılacağı da tahmin etmeye gerek bırakmayacak şekilde gözümüzün içine sokuldu.

“Darbe” iktidarın uzun süredir yapmayı planladığı “devleti yeniden dizayn etme” işleminin zeminini düşünülmeyecek kadar güzel bir şekilde sundu.

Hattâ öylesine bir zemin oluştu ki geçmişte yapılan ve suç teşkil eden her eylem “darbe” sayesinde temizlenebilecek. Roboski (Uludere) dosyasının yeniden açılabileceğinin sinyali Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak tarafından verildi.

Rusya savaş uçağını düşüren pilotların gözaltında oldukları haberi de farklı sinyaller veren bir durumdu. NTV’nin haberine göre 2 pilotun tutuklanması haberi uluslar arası ajanslarda ve Rus medyasında yer aldı.

Böyle giderse “darbe” sayesinde ülkede yaşanmış ve karanlıkta kalmış ne kadar yaşanmışlık varsa ortaya çıkarılacak ve suçlusu olsun yada olmasın darbecilere yüklenecek gibi görünüyor.

Reyhanlı bombalamasından Atatürk havalimanı saldırısına, Roboski’den Hurşit Külter’in kaybedilmesine, Cizre’deki bodrum katliamlarından Gezi olaylarında yaşamlarını yitirenlere, Tahir Elçi cinayetinden faili meçhullere kadar yüzlerce karanlıkta kalmış olayın aydınlatılması ihtimali gündeme geldi.

Ortada hazır durumda bir suçlu da bulunmuşken yaşanan, suç teşkil eden ancak suçluları ortaya çıkarılmamış ne kadar olay varsa hepsini sonuçlandırmak kadar mantık dâhili başka bir durum olamaz.

Darbenin hangi güçlerce yapılmak istendiği artık önemini kaybetmiş, kime/kimlere yaradığı konusu daha önemli hale gelmiştir.

Yapılan “darbe” girişiminin her koşulda iktidara yaradığını, iktidara yapmak istedikleri için en uygun zemini hazırladığını görmemek mümkün değil. Devlet için düşünülen yeniden dizayn işleminde yapılmak istenen değişikliklere baktığımızda ise gördüğümüz, “başkanlık” sistemine gidişin yolu oluyor.

Sahil Güvenlik komutanlığının ve Jandarmanın içişleri bakanlığına, Genelkurmayın Milli Savunma Bakanlığına bağlanması, askeri birliklerin şehir dışına taşınması düşünülen ilk değişiklikler olarak karşımızda duruyor.

Yapılması istenen Anayasa değişikliği için de kapı aralanmış durumda.

“Başkanlık” sistemi için fazlaca engel kalmadı. Yasal yollarla ulaşılamayan “Başkanlık” sistemine “darbe” girişimi ile ulaşılması, tarihin bir cilvesi midir yoksa bu tarihsel cilve planlı bir gerçeklik midir? Yaşarsak göreceğiz…