Ceza infaz kurumu olarak adlandırılan ve bizlerin cezaevleri diye bildiğimiz, yüksek duvarlarla çevrili, yaşamdan soyutlanmış ve içerisinde on binlerce insanın, kendilerine biçilen süreleri geçirmeye çalıştığı ürkütücü yapılar…

Ülkenin kanayan yapıları!

381 ceza infaz kurumu olarak adlandırılan cezaevi bulunuyor.

Son açıklamalara göre, toplam 202 bin 676 kişilik kapasiteye sahip olan cezaevlerinde, 15 Ağustos itibarıyla 138 bin 235’i hükümlü, 85 bin 216’sı tutuklu olmak üzere toplam 223 bin 451 kişi var.

Bu durumda yaklaşık 22 bin kişi fazlalık bulunuyor ve bu insanların cezaevlerinde nasıl barındıkları meçhul!

Aralık 2002 tarihi itibarıyla cezaevlerinde bulunan kişi sayısının 59 bin 409 olduğunu göz önüne aldığımızda, gelinen durumda sayının neredeyse 4’e katlandığını gördüğümüzde, cezaevlerinin bir sektör haline geldiğini görebilmekteyiz. (2)

Son 15 yılda ya suç ve suç işleme oranı arttı ya da suçlanan insan sayısı!

Günümüzde cezaevlerinde, suçlu da olsa hiçbir insana kötü muamelenin yapılamayacağını bildiğimiz halde göz yumduğumuz ya da “hak etmişler” diyerek görmezden geldiğimiz şiddet ve işkence iddiaları ise, her geçen gün artmakta oluşu da ayrı bir yara olarak karşımızda duruyor.

Bu kanayan yaraya ilaveler yapılıyor.

Cumhuriyet gazetesinden Çiğdem Toker’in haberine göre 20 cezaevi ihale edilmiş. Her ne kadar ihale deniliyorsa da, cezaevi inşaatları, aslında ihaleyle değil. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) desteği sayesinde, ihale yasaları dışında davranarak, istenilen kişi veya şirketlere davetiye çıkarılarak veriliyor.

İhale adı altında yapımı gerçekleştirilecek 20 yeni cezaevinin toplam maliyetinin 4 milyar liraya yaklaştığı da söyleniyor.

Haberin işleniş biçimi ise daha da ilginç!

Cezaevlerinin yapımları bir yatırımmış gibi gösteriliyor!

Her cezaevinin bulunduğu kentteki yayın organları, “kentimize şu kadar liralık yatırım yapılıyor, bittiğinde de şu kadar kişiye istihdam sağlanacak” gibi haberler yaparak, aslında cezaevlerinin çoğaltılması gibi acınası bir durumu gizlemeye çalışıyorlar.

Suç ve suçlu sayısının ve dolayısıyla da cezaevleri kapasite ve sayısının artmasının nedenlerini araştırmak, artışın suçlularını ortaya çıkarmak yerine bu artıştan nemalanmayı, sevinmeyi ve bunu bir yatırım gibi görüp göstermeyi seçenler de suç ve suçlunun artışında pay sahibi olduklarının belki farkında bile değiller.

Suçlu sayısının artışındaki en önemli etkenlerin başında, yasaların yaşama tam ve uygun olmaması, eşit ve adil uygulanmaması gelir.

Suç olarak adlandırılan bir eylemi yapacak kişi, suçu işlediği, eylemini gerçekleştirdiği takdirde, eyleminin karşılığı olan cezanın kendisine uygulanacağı konusundaki kesinliği bilse, suçu işleme ihtimali çok azalır.

Yasa uygulayıcılar, kanunların içeriği doğrultusunda hareket edip, topluma kanunların herkese eşit ve adil uygulandığı konusunda güvence verseler, suç sayılan fiillere teşebbüs edecek insan sayısı oldukça düşecektir.

Ancak, günümüzde, işlerin böyle yürümediğini hepimiz görüyoruz.

Taciz ve tecavüzün, iş ve kadın cinayetlerinin, şiddet ve işkencenin, kötü muamelelerin, haksızlık ve yolsuzluğun artışındaki asıl nedenin yasaların işletilmemesi olduğunu bilmemek için dünyaya yabancı olmak gerekir!

Ensar vakfında gerçekleşen taciz ve tecavüzlerin, bu konuyla ilgilenmesi gereken bakan tarafından kapatılmaya çalışılması, başta Soma madenci katliamı olmak üzere her geçen gün artan iş cinayetlerinin unutturulması, yargılanmaması, kadın cinayetlerinin ve tacizcilerin, kısa zamanda faillerinin serbest bırakılması, yolsuzlukların araştırılması yerine üzerlerinin örtülmesi gibi adalet sisteminin işlemediği konusundaki göstergeler suç oranının artışındaki en önemli duraklardır.

Cezaevleri ve içerisinde bulunanların sayılarının artışındaki nedenleri içinde, adalet sisteminin işlevsizleştirilmesi olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

Son dönemde, özellikle de henüz adı konulmamış, içeriği anlaşılmamış, kuşku kazanı 15 Temmuz askeri kalkışması/darbesi sonrası koparılan tufan neticesinde işlerinden atılan, ömür boyu kamu hizmetlerinden yasaklanan ve işsiz bırakılan ve sonrasında da yargılanmak üzere tutuklanan insanların, sayıyı oldukça yükselttiğini biliyoruz.

Ayrıca, Ağustos 2015 tarihinde başlayan sokağa çıkma yasakları ve operasyonlarda, cezaevlerindeki sayının artmasındaki en önemli etkenlerden!

Kısaca söylemek gerekirse, adalet sisteminin çalışmaması, adil ve eşit olmaması hem suç işleme oranlarını olağanüstü seviyelere taşıdı hem de cezaevlerindeki insan sayısını oldukça fazla arttırdı!

Ancak suç ve suçlu sayısının artmasına rağmen, gerçek suçlular cezaevlerinde değiller!

Taciz ve tecavüzcüler, iş ve kadın cinayetlerinin gerçek failleri, işkence, zulüm ve kötü muamele yapanlar, devlet yetkileriyle haksız ve suçsuz insanları öldürenler, yolsuzluk ve haksızlık yapanlar, bombalarla katliam yapanlar ne yazık ki dışarıdalar ve serbestçe dolaşıyorlar!

Cezaevlerinde ise, 15 Temmuz garabet darbesine bir şekilde bulaşmış veya bulaştırılmış kişiler, aydın ve akademisyenler, gazeteciler, insan hakları savunucuları, Halkın Demokrasi Partisi (HDP) milletvekilleri, yöneticileri, belediye başkanları ve üyeleri, katliamlardan hesap sormaya çalışan katliam mağdurları, yanlış giden haksız sistemi eleştirenler ve bir miktar da suç işledikleri halde, yeterli ilişkileri olmadığı veya parasız gariban oldukları için sistemden yararlanamayıp cezaevlerinde kalmaya mahkum olanlar var!

Belki yöneticilerimizin aklına gelir de, şehir hastanelerinde olduğu gibi, (gelmese de ben söylüyorum) cezaevlerinde özelleştirmeye gider.

Cezaevlerini devlet yerine özel sermaye yapar, aldığı mahkumlarla para kazanır. Hatta devler % 90 doluluk garantisi verir de köprü ve yollardaki gibi zarar da etmez, garanti ettiği sayıyı mutlaka gönderir!

Bu da acınacak halimizin trajedisi olsun…