Çağıl Kasapoğlu / Fındıklı, Rize / BBC Türkçe

Karadeniz kadını dikbaşlı, cesaretli, akıllı ve çalışkan... Hem de çok... İnadı da inat belli ki, bir de öyle bir doğa sevgileri var ki ömürlerini adadıkları sularına, doğalarına herkesten daha çok sahip çıkıyorlar.

Karadeniz kadınlarının en çetin çevre mücadelesi verdikleri yerlerden biri, Rize’nin Fındıklı ilçesi.

Zira ilçe, 6-7 yıldır Hidroelektrik Santralleri’ne (HES’ler) karşı yürüttüğü mücadeleyle derelerini, doğasını korumayı başarabilen nadir bölgelerden biri.

Köyleri ziyaret niyetiyle yola çıksam da, o günün Fındıklı’nın ‘haftası’ yani Fındıklı’nın ‘pazarı’ olduğunu öğrenince, Fındıklılı kadınlarla ilçe merkezinde görüşüyorum.

Her biri direnişçi. “Cansuyumuz” dedikleri Çağlayan ve Arılı derelerini, doğalarını korumak için mücadelenin hep en ön saflarında yer alıyorlar.

O isimlerden biri yaşı 70’i aşkın Melahat Alişan. Masmavi gözlerini dikiyor, seçtiği tane tane kelimelerle, arada sinirlenince de ellerini kollarını da havalara kaldıra kaldıra hayata gözlerini açtığı derelerini anlatıyor...

'BEN BEYİME SEVDALANMADIM DA DEREYE SEVDALANDIM'

“Ben dere kenarında dünyaya geldim. Annem orada doğum yaptı, beni ilk orada, o güzel derede yıkadı... Ben beyime sevdalanmadım da dereye sevdalandım evladım.”

Bu sevda, tüm Fındıklı’nın ortak sevdası. Yetiştirdikleri çayların, fındıkların verimi, dolayısıyla gelirleri de bu derelere bağlı.

Bu coğrafya, yer altı suları olmadığı için yaşamı yağmur ve kar sularına bağlı bir coğrafya.

HES’lerin kurulması, ilçenin ve halkın suyla ilişkilerinin tamamen kesilmesi anlamına geliyor.

Fındıklı Dereleri Koruma Platformu üyelerinden Saniye Özkaya da kararlılığı ve hiç sekmeden dizdiği kelimelerle HES karşıtı mücadelelerinin gerekçelerini sıralıyor:

“Elektrik enerjisine ihtiyaç var ama, su ihtiyacı sadece kişisel bir ihtiyaç değil. Yalnızca İnsanlara ait değil, bütün canlı ve cansız varlıklar için çok önemli. Dolayısıyla, can ve susuz hayat olmayacağı için, o olmayan hayatta enerjiye de ihtiyaç yoktur.”

“Kimseye ihtiyaç duymuyoruz” diyoruz Saniye, kendi geçimini çalışarak sağlayabildiğini, tek isteklerinin doğalarına zarar verilmemesi olduğunu söylüyor.

Onun da gözleri masmavi. Karadeniz kadınları kararlılıkları, o güçlü karakterleri ve neşeleri bir yana, doğanın tüm renklerini yüzlerine yansıtan bir güzelliğe sahip.

Ama tersleri de ters. Kimi zaman ellerinde yumurtalarla, kimi zaman da sopalarla HES araştırması için köylerini ziyaret edenleri kovalayanların başında geliyorlar.

HES'LERE KARŞI DAYANIŞMA

Saniye, Karadeniz kadının öfkesini anlatıyor...

“Karadeniz kadını, Karadeniz’in dalgası gibidir. Kızınca kabarır, kabarınca da elinden gelmeyecek kötülük yoktur, hele de HES’çilere karşı!”

“Güçlüdür” diyor Karadeniz kadını için, “Kendine güveni vardır, özgürdür...”

Çok da çalışkan Karadeniz kadını. Fındıklı’da kurulan pazarda tezgâhlar zengin, dere kenarlarında yetiştirdikleri ürünler çeşit çeşit.

Yaylacılar Köyü’nden Neşe Öztürk, “Her yönden çok güçlüyüz ama...” diyor, “Çalışkan olduğumuz için bedenen de çok eziliyoruz. Sabırsısız... Öyle eşimiz getirsin de, aman da, yiyelim de diye beklemiyoruz. O tür kadınlardan değiliz. Ürettiklerimizi getirip satıyoruz, bütçemize de katkı yapıyoruz.”

Müthiş bir dayanışma var aralarında. Mesele HES’lere gelince Fındıklı’nın nasıl organize ve birbirileriyle uyum içinde hareket ettiklerini anlatıyorlar.

Meyvalı Köyü’nden Neşe Terzi, mücadelelerinin aslında hayat mücadelesi olduğunu söylüyor.

“O güzelim derenin kenarında, o taşların üzerine oturmak bile yeter... O suyun sesi ne güzeldir... Doktora bile gitmeye gerek yok.”

Huri Cihan da HES karşıtı bütün mücadeleler giden kadın direnişçilerden.

“Benim keçim var, keçimi orada yıkıyorum. Derede oturuyoruz, çoluk çocuk piknik yapıyoruz... Mesela eskiden arabamız yokken odunları dereden taşıyorduk. Derelere koyuyorduk, dereyle eve kadar getiriyorduk. Her şeyinden faydalanıyoruz derenin.”

'SUYLA İLİŞKİSİ OLAN, TARIMDA DA EVDE DE KADIN'

Direnişin öne çıkan isimlerinden Derelerin Kardeşliği Platformu eski Yürütme Kurulu Başkanı Mehmet Gürkan’a göre Karadeniz kadınlarının HES mücadelesinde başı çekmesi ‘doğa ve kadın ilişkisinden kaynaklanıyor.’

“Su eşittir kadın’ diye görüyorum ben. Çünkü suyla ilişkisi olan, tarımda da evde de kadındır. Kadınlar olmadan bu mücadelenin başarıya ulaşması da zor. Üreten odur, hatta sağlıklı bir yapının ortaya çıkabilmesi için yönetenin de o olması gerekiyor.”

Mehmet Gürkan, HES’ler nedeniyle kuruyan dereleri, eko sistemin gördüğü zararı anlatıyor ve projelerin göçe zorlayacağını ifade ediyor:

“Suyu ait olduğu eko sistemden kopardığınız anda bu ekosistem zarar görecektir ve ürün alamayacaktır. Buradaki insanlar göç etmek, tarım alanlarını satmak ve gitmek zorunda kalacaklar. Yani bu proje, insansızlaştırma projesidir.”

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın verilerine göre, Karadeniz Bölgesi’nde 95 HES işletimde, 58 HES inşa aşamasında ve 253 HES de ön inceleme, proje, fizibilite ve Su Kullanım Hakkı Anlaşması kapsamında. Toplam 406 projenin maliyeti de 16 milyar doları buluyor. HES’lere karşı kampanya yürüten yerel örgütlenmeler proje sayısının gerçekte daha fazla olduğunu iddia ediyor.

Böyle yüklü miktarların telaffuz edildiği anlaşmalara, projelere böylesi küçük bir ilçenin bu kadar çetin bir mücadele vermesinde kadınların rolü büyük. Dayanışmanın zeminini kuran, birliği sağlayan ve doğanın, derelerin faydasını en iyi bilenler de onlar.

Yaşı 70’i aşkın Melahat Alişan, “Güçlüyüz ama esir kalmış burası” diyor. Erişemedikleri güçlerle baş etmenin de zor olduğunun farkında.