İlk hecenin dudaklarından dökülüp konuşmaya başladığın günü, ilk adımını cesurca atıp, yürümeye başladığın günü, ilk okula gitmeni, okumayı başardığın, yazmayı becerdiğin günü, çocukça gülümsemelerini, orta okul, lise diplomalarını, üniversiteyi kazandığını, bitirdiğini, diploma törenini unutmak mümkün değil elbette.

Nasıl da hızlı geçiyor zaman, nasıl da anlamıyor insan, günlerin bu kadar hızlı geçtiğini. Onurum, gururum ve sevdiğimsiniz.

Doğum gününü kutlamak. Sevdiğimi söylemek. Sarılmak, uzun uzun, hissederek sıcaklığını. İyi ki varsın demek!

İşte o an düğümleniyor lanet olası acılar boğazıma, aklıma geldikçe, unutamadığım, unutmak da istemediğim çocuklarımız. Bizim çocuklarımız. Koruyamadığımız çocuklarımız.

Yaşıyor olmasına sevinmek ne garip!

Yaşadığım coğrafyadaki acıların içinde en çok iz yapanlar, henüz yaşamlarının başında, henüz hayatı tanımayan, henüz sokaklarda oyun oynamayı, gülüp koşmayı, şeker yemeği seven ve henüz ölümün ne olduğunu bilmeyen çocuklarımızın ölümleridir elbette.

Havan topunun patlaması sonucu hayattan koparılan Ceylan’dan, annesinin kucağında, boyu kadar mermiyle öldürülen Miray bebeğe kadar, onlarca çocuğu yaşamdan uğurlamak zorunda kaldık; acılarını asla silinmeyecek çizgilerle, özenle yüreğimize yerleştirerek; gülümsemek zorunda kaldığımızda yüreğimize kanatıp hatırlatsın kendilerini diye. Doğum yıldönümünü kutlamaya bile fırsatı kalmayan Miray bebeğin ailesinin acısını yürekten paylaşarak.

Çocuklarımız yaşıyor diye sevinmenin, utanca dönüştürüldüğü coğrafyada yaşıyor olmak belki de en acısı, en inanılmazı, yaşamla en fazla çelişeni olsa gerek.

Koruyamıyoruz çocuklarımızı. Bütün çocuklar bizim çocuklarımızdı. Bütün çocuklar çiçek, bütün çocuklar melekti. Çocuk olmak neyse o kadar çocuktular. Bizlere, anne ve babalarına güveniyorlardı yaşamak için. Dayandıkları dağ, güvendikleri zırhtık.

Deldiler zırhımızı, yıktılar dağlarımızı, öldürdüler çocuklarımızı teker teker. Çığlıklarımız düğümlendi boğazımıza, boğulduk. Gözlerimizin feri söndü.

“Terör” denilen belanın kaynağını, besleyeni, destekleyeni, azdıranı, alkışlayanı, önlemeyeni, önlem almayanı olanca öfkemizle kınamak elbette boynumuzun borcu.

Savaşın tarafı olmayan, savaş nedir bilmeyen, silahsız sivilleri ve çocuklarımızı hedef alanlara binlerce kez lanet olsun. Her terör olayında, her sivil ölümünde, her çocuğumuz yaşamı terk etmek zorunda bırakıldığında dolduramıyorsak sokakları, haykıramıyorsak “teröre” lanetimizi, nasıl bakarız ölen çocuklarımızın anılarına, nasıl bakarız çocuklarımızın gözlerine, nasıl utanmayız, nasıl halâ “insanız” diyebiliriz ki?

Yapamıyorsak hiçbir şey, dökülemiyorsa, tanımasak dahi, suçsuz günahsız ölümlere, gözyaşlarımız, “bizden değilmiş” diyebiliyorsak sevinerek, “insan mıyız?”. Yazıklar olsun bizlere…

İnsanın insan gibi yaşamasının önünde kim/kimler engelse, kim ya da kimler sebep oluyorsa ölümlere, hangi güç varsa katliamların arkasında, kim kurşun sıkıyorsa, savaştan taraf olmayan, silahsız sivil insanlara, kim acımadan bomba patlatıyorsa, öleceğini bile bile insanların, kim yardımcı, destekçi, koruyucu oluyorsa bunlara hepsine lanet olsun. Hepiniz insanın, insanlığın düşmanısınız, benim de…

Bir çocuğa kurşun sıkacak, öldürecek kadar insanlıktan çıkmışlara, savunmasız insanları katledenlere, destekleyen ve alkışlayanlara lanet olsun.

Hangi toprak, hangi çıkar, hangi para daha değerlidir, masum bir çocuğun yaşamından.

Her savaş kötüdür, acımasızdır, katildir ama bu savaş hepsinden kötü, hepsinden acımasız, hepsinden katil çıktı. Bu savaş sadece öldürmedi insanları, yaşayanlar da öldü binlerce kez, ölmüş yakınlarıyla, acılarına gömülerek. Bu savaş insanlığımızı öldürdü. Bu savaş taşıdığımız değerlerimizi öldürdü.

Canım kızım. Sana çiçeklerle bezenmiş, renkli kağıtların üzerinde gülümseyen harflerle yazmak isterdim, sana ait duygularımı, sevdiğimi. Yazamadım.

Özür dilerim. Hem senden hem de bu güne kadar koruyamadığımız için öldürülen, yaşamdan koparılıp götürülen, her biri ay parçası, her biri dünyaya bedel çocuklarımızdan.

Sakın kıskanma, bütün çocukları da seviyorum diye. Elbette senin yerin farklı. Senin sevgin farklı. Yine de seviyorum bütün çocuklarımızı. Şeker yesinler, gülmeleri tükenmesin, oyunlar içerisinde büyüsünler istiyorum.

Bu coğrafyanın tüm çocukları, gülerek, oynayarak, birbirini severek, kin ve nefreti tanımadan, silah sesi duymadan ve kardeşçe yaşasın istiyorum.

Bırakmayanlara lanet olsun, binlerce, milyonlarca, yakmak zorunda bıraktığınız ağıtlarca lanet olsun sizlere. Dünün çocukları olan bu günün canilerini yetiştirenlere lanet olsun…

Canım kızım. İyi başlamadım/başlayamadım satırlarıma.

Yine de, her şeye rağmen iyi ki varsın. Canımsın, ciğerimsin, sevdamsın. Senin o güzel, o sıcak, o insan yüreğini seviyorum.

Ve bu coğrafyanın bütün çocukları senin de çocuğun, kardeşin. Onlar sana da emanet.

Onlara iyi bak…