İstanbul'da Tekstil Çarşısı'nda çalışan bir kadın işçi, işyerindeki ağır çalışma koşullarını ve bu nedenle karşı karşıya oldukları hastalıkları Evrensel'e yazdı. Tekstil işçisi, "Yediğimiz yemeklerde kullanılan kötü yağlardan dolayı ülser ve gastrit gibi mide bağırsak hastalıklarına yakalanıyoruz," derken, koşulların ancak mücadele ile değişebileceğine vurgu yaptı:

Ben Ümraniye- Ihlamurkuyu bölgesinde bulunan İstanbul Tekstil Çarşısı’nda çalışan bir kadın işçiyim. Bundan on yıl önce tekstil çarşısında 5-6 bin işçi çalışıyordu. Yıllar geçtikçe teknoloji ile daha modern makineler piyasaya sürüldükçe işçi sayısında düşüşler oldu. Ayrıca tekstil piyasasını elinde bulunduran büyük patronlar fason üretim hariç, tüm ürünlerini daha büyük entegre fabrikalarda üretmeye başladılar. Buna rağmen Ümraniye-Tepeüstü bölgesinden Çekmeköy-Kemerdere-Madenler, Sarıgazi bölgelerini kapsayan ve binlerce işçinin çalıştığı merdiven altı tekstil atölyeleri var. Yine Emek Mahallesi’nde Rota, Ünsa  gibi büyük tekstil atölye ve fabrikalarında çalışan yüzlerce işçi var.

Benim çalıştığım işyeri başta olmak üzere tüm işyerleri örgütsüzdür. Sigorta primlerimiz yarım yamalak yatırılıyor. Çok ağır çalışma koşullarına tabi tutuluyoruz. Yıllık izinlerimizi kullanamıyoruz, kullanan arkadaşlarımız da ancak 15 gün izin kullanabiliyor. Zorunlu mesailerimiz bordrolarımıza işlemiyor. Yemeklerimiz çok kalitesiz, servis hakkımız zamanla ortadan kaldırıldı. Yol paraları bizim cebimizden çıkıyor. En yüksek ücret alan arkadaşımızın net ücreti 1200-1500 lira arasında. Buna fazla mesai ücretleri de dahil. İşyerinde en ufak bir itirazımızın karşılığı işten atılmadır. Görülmemiş bir ücret adaletsizliği var. Ortacılar, overlokçular, ütücüler, kalite kontrolcüler, modelistler, bölüm şefleri olmak üzere ayrı birer ücret sınıflandırılması uygulanıyor.

Patronla cebelleşeceğimize biz işçi arkadaşlarımızla cebelleşiyoruz, kavgalar yapıyoruz. Patronda bu yolla ağır sömürüsünü gizleyebiliyor. Yoğun iş temposunda bazen insanlıktan çıkıyoruz, dış dünyayla, ailemizle bağlarımız kesiliyor. Çeyiz parası, harçlık için, evlenebilmek için çalışan arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu anti depresan ilaçlar kullanıyor. Yediğimiz yemeklerde kullanılan kötü yağlardan dolayı ülser ve gastrit gibi mide bağırsak hastalıklarına yakalanıyoruz.

Kendimize ait bir sosyal hayatımız yok, evli olan arkadaşlarımızın çoğu boşanmanın eşiğinde. Çocuğu olan benim gibi kadın arkadaşlar büyük güçlükler çekiyor. Ne bir kreş var, ne çocuklarımızı güvenle bırakacağımız ortak bir sosyal tesis. 1990’lı yıllarda yaşanan örgütlenme ve hak alma eylemlerinin dışında yıllardır bir örgütlenme çalışması yok. Tekstil iş kolunda tek bir sendikanın girişimi olmadı. Örgütlenme girişiminde bulunan yine bizleriz. Bize sahip çıkan yok. İşçilerin ezici çoğunluğu benim gibi Kürt kökenli işçidir. Ben ve arkadaşlarımız tekstil iş kolunda bir kurultay toplama çalışması başlatmış durumdayız. Bölgede çalışan inşaat işçileriyle dayanışma ve düşünce alışverişi içindeyiz. Koşullarımız ancak mücadeleyle değişebilir. Aksini düşünmek, örgütlenme gibi bir derdi olmayan sendikalardan bir beklenti içinde olmak kendimizi kandırmaktır. Artık yeter. Nerde inceyse orda kopsun diyoruz.