Kürt sorunundaki yeni sürece ilişkin konfederasyonun görüşlerini açıklayan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, AKP’nin sürecin adını koyarak, savaşın değil barışın dilini konuşması gerektiğinin altını çizdi.

AKP’nin sürece ilişkin sorumluluklarını yerine getirmesi amacıyla taleplerini sıralayan Özgen, emek ve demokrasi güçlerine de barış taleplerinin yükseltilmesi çağrısında bulundu.

KESK ve bağlı sendikaların genel başkanları, Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü ve KESK’in sürece ilişkin görüşlerini paylaşmak amacıyla Eğitim Sen Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.

Basın toplantısına KESK Genel Başkanı Lami Özgen ile KESK MYK üyeleri ve bağlı sendikaların genel başkanları katıldı.

Kürt halkının ve barış, demokrasi mücadelesi veren emek ve demokrasi güçlerinin mücadelesi neticesinde silahların sustuğu ve Kürt halkının demokratik taleplerinin tartışılabildiği bir iklimin yaratıldığını dile getiren Özgen, sürecin tamamlanmasının ise emek ve demokrasi güçleri açısından mücadele alanı olarak önlerinde durduğunu belirtti.

AKP’nin emperyalizmin yeni yönelimlerine uygun neoliberal, dini muhafazakar, baskıcı, otoriter rejim inşasını tamamlayacak sivil diktatörlük arayışlarının olduğuna dikkat çeken Özgen, “Silahların susması, akan kanın durması için oluşan zemini negatif etkileyen anlayışlar var. Bir yanda iktidar tarafından demokrasi, hak ve özgürlükler anlamında sürece denk bir adım atılmamışken, iktidarın tüm siyasal hedeflerini görmezden gelen ‘AKP sevdalıları’ tarafından otoriterizmi pekiştiren destekçi anlayış, diğer yanda ise silahların susması için atılan her adım ‘Türkiye’yi bölmek isteyen emperyalizmin oyunu’ olarak görüp, Kürt sorununda inkar ve şovenizmi güncelleyen anlayış. Bu anlayışlar çözümü zorlaştırmaktadır” dedi.

‘BARIŞ ÇAĞRISINI GÜÇLENDİRELİM’

Kürt sorununda silahları susturmanın, kanı durdurmanın, onurlu ve kalıcı bir barışın sağlanması esas alacak bir diyalog zeminini güçlendirmenin, yıllardır barış mücadelesini kararlılıkla veren herkesin sorumluluğu olduğunun altını çizen Özgen, “Egemenlerin, iktidarların ya da savaştan beslenenlerin tutumlarına karşın barış çağrımızı güçlendirmenin, emperyalizme karşı halkların birlikte mücadelesini büyütebilmek için her türlü emperyalist ilişkilerin tasfiye edildiği, adaletin, eşitliğin, laikliğin olduğu, kimliklerin ve inançların kendini özgürce ifade edebildiği, örgütlediği bir Türkiye çığlığımızı yükseltmenin zamanıdır. Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinden bağımsız değildir” diye konuştu.

ÜLKEDE BARIŞ BÖLGEDE BARIŞ

“KESK, silahların susması, barışın gerçekleşmesi için mücadele ederken AKP’nin baskıcı, otoriter yönelimlerine karşı çıkmaya devam edecek, hem barış hem de özgürlük diyecektir” diyen Özgen, “KESK, ülkemizde halkların kardeşliği ve barış mücadelesini Ortadoğu’da halkların kardeşliği ve barış mücadelesinden koparmadan ‘ülkede barış, bölgede barış’ diyerek emperyalizmin taşeronluğuna hayır diyecektir. Şimdi halklar arasında açılan mesafenin ortadan kalkması kalıcı, gerçek barışın inşası, Kürt sorununun toplumsal ve demokratik çözümü iç in inisiyatif alacaktır. Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Arap, tüm emekçilerin birlikte mücadele ederek geleceklerine sahip çıkması anlayışını savunmaya devam edecektir” dedi.

‘AKP SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRSİN’

Son süreçte yaratılan iklime rağmen AKP’nin henüz üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediğine vurgu yapan Özgen, AKP’nin halen somut bir adım atmadığını, sorunun adını koyup “barış” sözcüğünü telaffuz edemediğine dikkat çekti. AKP’nin ortaya çıkan iklimin heba olmasına neden olmaması gerektiğini ifade eden Özgen, silahların sustuğu bu dönemde “amasız” ve “fakatsız” bir biçimde atması gereken adımları şöyle sıraladı:

* AKP artık savaş dilini değiştirmeli, barışın dilini konuşmalıdır.

* Görüşmeler sürdürülmeli ve her aşaması kamuoyuyla paylaşılmalıdır.

* Halkın tüm kesimlerinin sürece demokratik katılımı sağlanmalıdır.

* Siyasi tutuklular serbest bırakılmalıdır.

* Savaşın yarattığı travmayı onarabilmek için kim tarafından yapılmış olursa olsun insan hakları ihlallerinin, insanlık suçlarının açığa çıkartılması, geçmişle-gerçeklerle yüzleşilmesi için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.

* Gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için TBMM sürece dahil edilmeli.

* Siyasi partiler ve seçim yasası değiştirilmeli, demokratikleştirilmeli, seçim barajı kaldırılmalı, temsilde adalet ve eşitlik sağlanmalıdır.

* Anadilde eğitim talebi karşılanmalı, düşünce, ifade özgürlükleri güvence altına alınmalı, siyasi yasaklar tümden kaldırılmalıdır.

* Etnik kökeni, dini, dili, kültürü, mezhebi, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi ne olursa olsun Türkiye’de yaşayan herkesin anayasal yurttaşlık temelinde eşit haklara sahip olması sağlanmalı, bu anlamda kendi kültürlerini yaşatmaları ve geliştirmeleri anayasal güvence altına alınmalıdır.

* Köyünden göç ettirilmiş olanların köye dönüşünü sağlayacak şekilde yasal düzenlemeler gözden geçirilmeli, göç etmiş olanların yerleştikleri yerlerde insani yaşam koşulları geliştirilmelidir.

* Koruculuk sistemi kaldırılmalıdır.

* Hem sorunun çözümü hem de Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet etmesi açısından yerinden yönetim ilkelerinin doğrudan demokrasi temelinde, toplumcu bir anlayışla geliştirilmesini, yerel halk meclislerinin yönetsel yetkilerle donatılmasını amaçlayan ve merkezin yetkilerinin yerel yönetimlere devri kapsamında idari, siyasi düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.

* Ekonomik eşitsizliği, yoksulluğu ve işsizliği giderebilmek için kamu kaynaklarının bölgeye aktarılması sağlanmalı, toprak reformu yapılmalıdır.

Açıklamanın ardından Özgen, Akil İnsanlar heyeti ile ilgili soruya ise “Akil İnsanlar böylesi süreçlerde yer alan bir araçtır. Herkes buna ilişkin düşüncelerini tepkilerini ortaya koydu. Biz de ortaya koyduk. Buna ilişkin yeni bir açıklamamız da olmayacaktır” dedi. (ANF)