Zeynep Miraç / Milliyet

1 Mayıs birkaç yıldır çatışmasız, gazsız, kazasız, belasız kutlanıyordu Taksim’de. Ama bu yıl yine bir çekişmeyle giriyoruz 1 Mayıs’a. DİSK öncülüğündeki sendikalar, “taksim olmazsa olmaz” diyor. İçişleri Bakanlığı ise “İnşaat var, başka yerde kutlayın”.

1953 Üsküp doğumlu Kani Beko henüz üç haftadır DİSK’in başında. Ancak 19 yaşından beri sendikacılığın içinde.

Taksim’de 1 Mayıs kutlaması yasağını değerlendiren Beko “İçişleri’ninki siyasi karar. Alanı dolaştık, rahat şekilde kutlarız. Burası bizim için çok kutsal. Taksim bizim namusumuz, namusumuzu da kimseye teslim etmeyiz” diyor

-Taksim’in 1 Mayıs için sembolik değeri hepimizin malumu. Ancak şu anda Taksim Meydanı büyük bir şantiye. Siz bu alanda sağlıklı bir 1 Mayıs kutlaması yapılabileceğine inanıyor musunuz?

- Biz DİSK yönetiminde 1 Mayıs Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü’nü Taksim’de nasıl kutlayacağımızı çok detaylı bir şekilde tartıştık. DİSK’e bağlı sendikalarla konuştuk, alanı dolaştık. Hem bizim hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin alacağı tedbirlerle sağlıklı bir 1 Mayıs kutlaması yapacağımıza inanıyorum. Vali Bey, 24 bin metrekare alanın 12 bin metrekaresi inşaat halinde, ancak 12 bini kullanılabilir dedi. Oysa ki yanlış bir bilgi var. Dikkat ederseniz Tarlabaşı tarafında inşaat yüzde 80-90 oranında tamamlandı. Oradaki bariyerler kalkar, arka tarafını da 1 Mayıs alanı olarak kabul edersek tahminimize göre 20 bin metrekare bir alana ulaşıyoruz. Evet, inşaat var. İnşaatın riskli yerleri var. Ama biz hiçbir arkadaşımızın burnu bile kanamadan rahat bir şekilde kutlarız.

-Ne var ki Valilik sizinle hemfikir değil ve izin vermiyor. Siz buna rağmen Taksim’e çıkmakta ısrarcı  olacak mısınız?

- Bir ay önce Ankara’da diğer konfederasyonlarla bir araya geldiğimizde, Türk-İş Genel Başkanıİstanbul Valisi’yle görüştü. Vali de ona Taksim konusunda bir sıkıntı çıkmayacağını bizzat ifade etti. Hatta Vali Bey Taksim alanında 1 Mayıs’ı nasıl kutlayacağımızı birlikte görelim, beraber alan çalışması yapalım demişti bize. Arkadaşlarımız Emniyet’ten gelen görevlilerle ortak alan çalışması yaptılar. Bir sıkıntı yoktu. İzin vermeme konusunda, Vali Bey’in kendi inisiyatifiyle değil de İçişleri Bakanı’nın talimatıyla hareket ettiğini anlıyorum. Bakan’a da biraz önce söylediğim yanlış metrekare bilgilerinin verildiğini zannediyorum.

-Sorumu tekrar edeyim: 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak konusunda ısrarcı mısınız?

- Evet. 2007’lere dönmek istemiyoruz. O dönemlerde burada inşaat yoktu, yine de yasaktı. Provokasyonlar olabilir deniyordu. Bir provokasyon olacaksa bu Kazlıçeşme’de de olabilir. Taksim alanı çok zor koşullarda işçilere açıldı. Bizim için Taksim’in farklı bir önemi var. Döneminfaşist katilleri bu alanda 36 arkadaşımızı katlettiler. O zamandan bu zamana, önce katledilen 36 arkadaşımızın katillerini bulun, hesap sorun diyoruz. Bize göre bu konuda hiçbir çalışma yapılmadı. Siz 77 katliamının hesabını sormazsanız; Sivas’ın, Çorum’un hesabını sormazsanız demokratikleşmeyi gerçekleştiremezsiniz. Demokrasi mücadelesi verdiğinizi iddia ediyorsanız, ileri demokrasiden söz ediyorsanız, yapacağınız tek şey faili meçhullerin sorumlularını bulup adalete teslim etmektir.

-Bu kararla birlikte 1 Mayıs’ta emniyet güçleriyle alandakiler arasında çıkması muhtemel çatışmanın sorumluluğunu alıyor musunuz?

- Barış rüzgarı esen bir iklimde Taksim’de emniyet güçleriyle karşı karşıya gelmek istemeyiz. Ama burası bizim için çok kutsal bir alan. Taksim bizim olmazsa olmazlarımızdan biri. Taksim bizim namusumuz, namusumuzu da kimseye teslim etmeyiz.

-Ve bu uğurda bedel ödemeye hazırsınız...

- DİSK kurulduğu tarihten bu yana bedel ödeyen bir konfederasyon. Kimse unutmasın DİSK’te bedel ödemeye hazır bir ordu var.

-Bu durumda İçişleri Bakanlığı’nın aldığı karardan dönmesini bekliyorsunuz.

- Bize göre bu karar siyasi bir karar.

-Taksim Meydanı’ndaki inşaatı bir gerekçe olarak kabul etmiyorsunuz. O halde 1 Mayıs son üç yılda sorunsuz kutlanırken, bu yıl ne değişti de böyle bir karar alındı sizce?

- Taksim için işçiler, sendikalar, devrimciler, demokratlar çok büyük bedeller ödedi. Bu bedeller sonunda bu alan açıldı. Açıldı ama DİSK’in ve Türkiye’deki aydınların, demokratların, yurtseverlerin burada katledilenlerin failleriyle hesaplaşması hala devam ediyor. Bize göre Taksim’de yaşananları gündemden çıkarmak, bunları unutturmak istiyorlar. Aynı Sivas gibi, Çorum gibi... İlk aklıma gelen bu.

-Size başka bir alan önerildi mi?

- Şu saate kadar önerilen belli bir yer yok. Nereyi istiyorsanız orayı verebiliriz dediler. Taksim hariç.

‘İSTEDİKLERİMİZİ ALAMADIK O YÜZDEN TEKRAR EDİYORUZ’

-Cüneyt Özdemir 23 Nisan’da Radikal’deki köşesinde son yıllardaki 1 Mayıs kutlamalarına dair şunları yazdı: “Meydanı dolduran binlerce insanımızın güzelliği dışında organizasyon her ikisinde de felaketti. Bazı sendika sorumlularının hançerelerini yırtarak, ceplerinden çıkardıkları kâğıtlardan yaptıkları uzun konuşmalar zaten yetersiz olan ses düzeniyle meydanda hiç kimse tarafından duyulmuyordu. Neyse ki duyulmuyordu zira 1977 yılından bu yana o kâğıtlardaki ezberlerin hiçbirinin değişmemiş olduğunu en azından hiç kimse anlamıyordu”. Bu eleştiriye cevabınız ne olur?

- 1 Mayıslar’da öğrencilerin, sanatçıların, işçilerin, kamu çalışanlarının, emeklilerin bir yıllık birikimleri var. Bu bir yıl içerisinde demokrasi mücadelesi veren bu arkadaşlar zaman zaman lokal bir şekilde kendi sorunlarını anlatmaya çalışıyorlar. 1 Mayıslarda bir araya geldiklerinde sesleri  daha gür çıkıyor. Ama bugüne kadar söylediklerimizi duymayan kulaklara bir türlü duyuramadık, görmeyen gözlere bir türlü gösteremedik. Bu nedenle de istediklerimizi alamadık.

-Bu nedenle de tekrar mı ediyorsunuz?

- Evet.

-Peki dünya değişirken yeni bir dil geliştirmek üzerine hiç düşündünüz mü?

- Dünya değişiyor. Dünya değişirken Türkiye’nin de değişmesini istiyoruz ama değişen bir şey yok. Hâlâ Taksim yasak. Oysa her gün 1 milyon insan ziyaret ediyor bu alanı. Herkese açık yılbaşı kutlaması yapılıyor. Polis kutlama yapacaksa da açık. Bir tek işçilere kapalı.

HÜKÜMETE GÜVENMEDİM ‘AKİL’ OLMADIM

-Siz Akil İnsanlar Heyeti’ne çağrıldınız ama davete icabet etmediniz. Reddetmenizin nedeni neydi?

- Genel Başkan seçildikten sonra Sayın Beşir Atalay beni aradı ve “Marmara bölgesinde heyette yeriniz var, sizi de orada görmek istiyoruz” dedi. Ben de “DİSK’in barış süreciyle ilgili görüşlerini biliyorsunuz ama biz kolektif bir şekilde çalışıyoruz. Yönetiminde bunu konuşacağız” dedim.

Anayasa tartışmaları sürecinde Meclis Başkanı DİSK’i heyetiyle beraber ziyarete geldi. Ondan önce de Sayın Beşir Atalay’la görüştük. Anayasa hazırlanma aşamasında DİSK’in de olmasını istemişlerdi. DİSK çok ciddi çalıştı, ilgili kurum ve kuruluşlara anayasa ile ilgili görüşlerini bir kitapçıkta toplayarak sundu. Fakat o günden bugüne bakınca, anayasayla ilgili hangi durumdayız bilmiyoruz. Ne olacağını da bilmiyoruz. Buradan yola çıkarak DİSK’in yönetimi AKP hükümetine güvenmediğinden dolayı Akil İnsanlar Grubu’nda yer almama kararı aldık.

-Bu şekilde olmasa da DİSK barış sürecinde elini taşın altına sokacak mı?

Biz barış süreci ve Kürt sorunuyla ilgili çalışmalarımızı bağımsız bir şekilde yapacağız. Ve 1 Mayıs’tan sonra görüş ve düşüncelerimizi kamuoyuyla bir rapor halinde paylaşacağız. Benim düşüncemi sorarsanız, 30 yıldan bu yana bu ülkede 50 bine yakın insan öldü. Önümüzdeki süreçte 50 bin insanımızı daha kaybetmek istemiyorsak... Ki bunlar bizim insanlarımız, uzaydan gelmediler, bu toprakların insanları... Kalıcı bir barış tesis edilmeli. Önce Sayın Başbakan’ın barış dilini konuşması lazım. Barışı isteyen yöneticilerin de... Şu da çok önemli. Kalıcı barışın alına elimizi koyacaksak, elimizi hangi taşın altına koyduğumuzu bilmemiz lazım. Şu anda nasıl bir barış olacak, önümüzdeki süreçte bize neler getirecek, neler götürecek ben kesinlikle bilmiyorum. Bunun adresi Meclis’tir. Meclis’te bu kesin bir dille anlatılmalı.

1 Mayıs’ta barışla ilgili sözünüz olacak mı?

- Bu sorun isyanla da çözülmez, inkarla da. İnsanlar kendi ana dilinde sevgisini de söyleyebilmeli, ağıt da yakabilmeli. Eşit ve özgür bir şekilde yan yana, omuz omuza olalım.

1 MAYIS’IN GÜNDEMİ

-10 milyon işsiz var. Bugün parasız eğitim, parasız sağlık isteyen gençler pankart açtıklarında cezaevlerine atılıyor. 300 bine yakın ataması yapılmayan öğretmen kardeşlerimizin 50’ye yakını intihar etti.

-Hükümetin gündeminde Ulusal İstihdam Stratejisi adı altında bir program var. Bu bizim için var olmakla yok olmak arasında bir şey. Bu strateji içerisinde kıdem tazminatlarının kaldırılması söz konusu. Bu, işçiler için son kale. Kıdem tazminatlarının kaldırılmasıyla beraber bölgesel asgari ücret uygulaması da çok çağdışı. İşçi arkadaşlarımızı köle satar gibi başka fabrikalara gönderecek özel istihdam büroları planlanıyor.

- Bakanlık evden çalışma sistemini gündeme getirdi. Bu, kadınlarımızı eve kapatmak demek. Kadınların sosyal hayatı, sigortası, sendikası olmayacak. Kadını ve dolayısıyla kocasını eve bağlarsanız, aynı zamanda kayıt dışı çalışmayı da teşvik etmiş olursunuz. Türkiye’de kayıt dışı yüzde 40’ları aşmış durumda.

- Toplu İş İlişkileri Yasası yakın bir zamanda çıktı. Bu yasayla 2018 yılında 5 milyon işçi sendikalı olsa bile toplu iş sözleşmesi yapacak sendika bulamayacak. Sözleşme bitiş tarihinden sonra asgari ücretle çalışmak zorunda kalacak. Bugün zaten 5 milyona yakın asgari ücretle çalışan işçi var. 2018 yılında 5 milyon işçi daha katılacak. Başbakan masaya yumruğunu vurduğunda 10 milyon kişiyi etkileyecek. Bugün yaptıkları zamma bakın: maaşlara 34 TL, yevmiyelere 1 TL.

- 4857 sayılı yasa çıkarıldığı günden bu yana Türkiye’de 10 yılda 11 bine yakın işçi arkadaşımızı işyerlerinde kaybettik. Geçmişte KİT’lerde, belediyelerde çalışan arkadaşlarımızın hemen hemen tamamı kadroluydu. Deneyimli, birikimli insanlardı. Kendilerini koruyabiliyorlardı, bu kadar ölümler yoktu. Bu kanun çıkarıldıktan sonra bu kurumlar özelleştirildi ve taşeronlara teslim edildi. Onlar da ucuz emek için deneyimsiz arkadaşlarımızı çalıştırdılar. Ve biz iş kazalarında Avrupa 1.si, dünya 2.si olduk. Bakan’a da dedim ki, “Önümüzdeki süreçte bu ölümleri görmek istemiyorsanız, yasanın ikinci maddesini siz koydunuz siz kaldırın”.