DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi AKP hükümetinin çalışanlara yönelik politikaları ve son çıkarılmak istenen Torba Yasa’ya ilişkin basın mensuplarına kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.

Çelebi, “AKP hükümeti, emekçilerin haklarının gasp edilmesi üzerine kurulu, ucuz emek ve kuralsızlığı dayatan yeni bir çalışma rejimi inşa etmektedir. Bu rejim açık bir sömürü rejimidir. Türkiye tarihinin, sınıfsal karakteri en belirgin hükümeti olan AKP, 10 yıllık iktidarı süresince sermaye kesimlerinin bir dediğini iki etmemekte, emekçilerin daha kuralsız ve güvencesiz koşularda çalışmasının yollarını yapmakta. Bunu yaparken de topluma açık açık yalan söylemekten, halkı kandırmaya çalışmaktan çekinmemektedir” dedi.

 

ÇELEBİ TORBA YASAYA DİSK OLARAK KARŞI OLMALARININ NEDENLERİNİ ŞÖYLE SIRALADI:

1)     Torba Yasa çok geniş ve kapsamlı bir yasadır. Hükümet toplumun beklentisi olan ve emek örgütlerinin de karşı çıkmadığı, kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması, öğrenci affı vb. ile birlikte emekçilerin hak gasplarını aynı yasanın içine koymuştur. İtirazımız bunadır.

·       Yasadan hak gasplarını içeren maddelerin ayıklanması öncelikli talebimizidir.

2)     Yasa emek örgütlerinden kaçırılarak bir oldu bitti ile Meclis’e getirilmiştir.

·       Emek örgütlerinin görüşleri dikkate alınmalıdır.

3)     Deneme süresi ilk defa işe girenler için, 2 aydan 4 aya çıkacaktır.

·       Deneme süresi düşürülmelidir.

4)     İş öğrenimi adı altında, daha kuralsız ve düşük ücretle çalışmanın aracı olan stajyerlik uygulamasında ücretler düşmekte, sömürü artmaktadır. Stajyer uygulaması genişletilmekte, uygulamanın yapılabileceği yerlerde işçi sınırı 20’den, 5’e çekilmekte, böylelikle denetimin en az olduğu alanlar stajyer kullanımına açılmaktadır. Meslek Yüksek Okulu öğrencileri, meslek lisesi ve çıraklık okulu öğrencileri ile aynı kategori içine sokulmakta, uygulanan stajyerlik ücretleri 20’nin üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde 229 TL’den 178 TL’ye, 20 kişiden az çalıştıran işyerlerinde ise 100 TL’nin altına çekilmektedir.

·       İşverenler üzerindeki yaptırımların artırılması doğrudur ancak talebimiz stajyer ücretlerinin düşürülmemesi, meslek yüksek okulu öğrencileri için bu ücretin artırılması, öğrencilere insani koşullar altında iş öğrenebilecekleri ortamların hazırlanmasıdır.

5)     Resmi 3 milyon işsize karşın, sadece 170 bin kişinin faydalanabildiği İşsizlik Fonu’nun prim gelirlerinin yarısının, taşeron firmalara, Özel İstihdam Bürolarına aktarılmasının yolu açılmakta. Fonun, işverenlerin sosyal güvenlik primlerinin ödenmesinde kullanılması uygulaması devam ettirilmektedir.

·       Talebimiz İşsizlik Fonu’nun işsiz maaşlarının ödenmesi için kullanılması, yağmalanmamasıdır.

6)     Belediye işçileri norm kadroda ya da değil, “İhtiyaç fazlası” ilan edildikleri taktirde, Milli Eğitim veya Emniyet teşkilatının taşra teşkilatlarına gönderilecektir. Atandıkları yere 5 günde başlamazlarsa işlerini kaybedecekler. İşçiyi yollayan belediye 5 yıl boyunca yeni kadrolu işçi alamayacak. Hizmet alım yöntemiyle taşeron ile anlaşacak. Taşeronlaşma yaygınlaşacak.

·       Talebimiz kazanılmış hakların gasp edilmemesidir.

7)     Kriz döneminde, şirketler krizdeyiz diyerek işçi ücretlerini İşsizlik Fonu’ndan aldı. Şimdi bu uygulama sadece genel kriz koşullarında olmayacak, şirket her dara düştüğünde ücretsiz izinler, kısa çalışma ödeneği devreye girecek. Bu uygulamanın olduğu işyerlerinde işten çıkartmalar kolaylaşacak.

·       Talebimiz maddenin geri çekilmesi iş güvencesinin kapsamının genişletilmesidir.

8)     Şirketler artık daha az kadrolu istihdamı tercih edecek. Sadece işçiye ihtiyacı olduğunda işçi çalıştıracak. Uzaktan, evden, çağrı üzerine çalışma yaygınlaşacak. Bu uygulamalarda primler eksik yatırılıyor. Sağlık için eksik primleri işçi cebinden verecek, emeklilik ve İşsizlik Fonu için ise dar geliri ile prim yatırabilecek.

·       Talebimiz kısmi çalışmanın azaltılması, primlerinin tam olarak yatırılması, işçilere fazladan yük getirilmemesidir.

9)     Turizm sektöründe ise azami iki ay olarak belirlenmiş denkleştirme süresi dört aya çıkacak. Bu uygulama ile fazla mesaiden kaynaklı haklar gasp edilecek.

·       Hak kayıplarına yol açan denkleştirme uygulaması kaldırılmalıdır.

10)  Torba Yasa ile kamuda esnek istihdam artık yasal hale getirilmektedir. Öngörülen değişiklik ile bir kamu emekçisi birkaç farklı kurumda çalıştırılabileceği gibi, 8 saatlik çalışma süresinin dışında farklı şekillerde çalıştırılabilecektir.

·       İnsan faktörünü göz ardı eden, işi korumayı insanı korumanın önüne alan bu uygulamalar kabul edilmemelidir.

11)  Kamu emekçileri, rızaları dışında kurum içi ve kurumlar arasında 1 yıldan 6 aya kadar görevlendirilebilecek. Sürgün kural haline gelecek.

·       Yandaş sendikaları güçlendirecek, sürgünü yasalaştıracak bu uygulama geri çekilmelidir.

12)  Özel sektörde 10 yılın üzerinde yöneticilik yapmış kişiler, kamu kurumlarının başına getirilecekler. Böylelikle kamu yararı ilkesinin yerine, piyasa koşullarına uyum sağlanmaya çalışılacak. Özel sektör zihniyeti kamuyu yönetilecek.

·       Kamu hizmetlerini, kâr amacı değil kamu yararı esas alarak sürdürmek gerekir. Kamu kurumlarını ticarethaneye dönüştürecek bu uygulama kabul edilemez.

13)  İşyeri denetimlerini iş müfettişlerinin yerine çalışma bakanlığının memurları yapacak. İşçi daha korumasız hale gelecek. Böylelikle kamuda nüfuzu olan, denetimden kaçabilecek. İşçi mağdur edilecek.

·       Bu teklif geri çekilmelidir.

Bizi bize düşürmeyi amaçlayan, haklarımızı, çocuklarımızın geleceğini gasp etmeyi amaçlayan bu yasayı kabul etmeyeceğiz. Yasadan emek alanı ile ilgili düzenlemeler derhal çıkartılmalı, “Torba” ayıklanmalı ve bu kirli oyundan vazgeçilmelidir!

 

AKP’nin genel olarak çalışanlara yönelik politikalarını da değerlendiren Süleyman Çelebi şöyle devam etti;

EN ÖNEMLİ SORUN İŞSİZLİK

İşsizlik sorunu bugün Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri durumundadır. AKP hükümeti işsizliği azaltacak somut adımlar atmak yerine, sürekli topu taca atmaktadır. İstihdam adına alınan tedbirler sayesinde işsizlik azalmamıştır ama şirketlerin kasaları dolmuştur. İşçi maliyetleri düşmüştür. İşçilerin çalışma süreleri uzamış, esneklik uygulamaları ile işçinin, tek bir işte çalışıp, eve düzenli bir gelir getirme olanakları ortadan kaldırılmış, taşeronluk uygulamaları bir çığ gibi yayılmıştır.

İşçiler artık kadrolu, düzenli gelir getiren, güvenceli bir iş bulma olanağını ve umudunu giderek yitirmektedir. Bunun sorumlusu AKP hükümetinin geliştirdiği istihdam stratejileridir.

EĞİTİM VE SAĞLIK SEKTÖRÜNDE ÇALIŞANLAR ZORDA

İki önemli sektörden bahsedelim. Eğitim ve sağlık. Birine çocuklarımızı, diğerine sağlığımızı emanet ediyoruz. AKP hükümeti iktidara geldiğinden bu yana yüz binlerle ifade edilen öğretmen açığına rağmen eğitim sektörüne yeteri sayıda kadrolu eleman almamıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2010 Bütçe Raporu’na göre, AKP döneminde 478 bin kişi istihdam edilirken, bunların yalnızca yüzde 31’i kadrolu olarak istihdam edildi. Sözleşmeli olarak istihdam edilenler ise yüzde 15 oldu. Buna karşın kısmi zamanlı geçici öğretici, ücretli usta öğretici olarak çalışanlar bu dönem içerisinde MEB bünyesine katılanların yarısını oluşturdu. Bu kişiler en kötü koşullarda, ders saati üzerinden, ayda en fazla 16-17 gün sigortalı olabilen, normal öğretmene göre çok daha az ücret alan öğretmenlerdir. Yani öğretmen alımlarında güvencesizlik ve kuralsızlık bir istisna değil kural haline geldi. Yine 4C statüsünde 20 bin personel bu dönemde MEB bünyesine dahil oldu.

Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde temizlik hizmetleri de taşeronlaştırıldı. Okullar ihtiyaç duydukları personeli velilerden aldıkları paralarla karşılamaya başladılar…

Sağlık sektöründe, AKP dönemi boyunca istihdam edilen her 10 kişiden 9’u taşeron işçisi durumunda. Bu konuda işçi lehine verilen yargı kararları iktidar tarafından uygulanmamakta.

Özel sektörde ise esnek çalışma biçimleri, güvencesizlik, kuralsızlık yaygınlaştı. Krizde şirketlere yardım musluklarını açan hükümet, çıkartılan binlerce işsizin sorununa, ücretsiz izinlerle mağdur edilen milyonların sesine kulaklarını tıkadı. Ne zaman ki, patronların lehine bir düzenleme gerekiyor, oraya acilen yetişti. Hükümet krizde şirketleri korudu, şirketler ise işçilerini daha çok sömürdü, işsiz bıraktı.

HÜKÜMETİN PAYI GİZLENİYOR

Şimdi işsizleri, sanki işsizlik kendi beceri eksikliğinden kaynaklanıyormuş gibi göstererek, hükümetin uyguladığı politikalarının payını gizlemeye çalışıyorlar.

Dünya’da en uzun çalışma sürelerine, en az ücretli izin hakkına sahip ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye’de bir işçi yılda 2 bin 200 saat Avrupa’da ise 1.700 saat çalışıyor. Çalışma sürelerini Avrupa ortalamasına indirin, bakın bakalım işsizlik nasıl geriliyor. Ama o zaman hükümet patronların sözünden çıkmış olur. Kendi hizmet ettiği kesime ihanet etmiş olur. Patronlara hizmet etmek varken, işçilere neden hizmet edilsin değil mi? Onları nasılsa kandırırsınız.

Bu işçilerin karnı tok değil ama, yalanlara doymuş durumdalar. O yüzden artık yeter diyoruz. Artık yeter!

PATRONLAR ESNEKLİK İSTİYOR

Patronlar esneklik diye tutturmuş, kıdem tazminatını kaldıralım diye tutturmuş, bölgesel asgari ücret uygulaması geçsin diye tutturmuş, hükümet de elinden geleni yapıyor. Esneklik uygulamalarının sonuçlarını Avrupa’daki model ülkelerde patlayan işsizlik oranlarında görüyoruz. İşin yoğunlaştırılmasını ve daha az işçi ile daha çok üretim yapmayı hedefleyen esneklik uygulamaları, tersine işsizliği artıran bir faktör olarak görülmelidir. Esneklik, işten çıkartmaların ya da yeni işçi istihdam etmemenin bir aracı haline gelmektedir. Kölelik koşullarını kurumsallaştıran Özel İstihdam Büroları, fazla mesai uygulamaları, denkleştirme süreleri, yoğunlaştırılmış çalışma haftası, çağrı üzerine çalışma, ödünç iş ilişkisi, deneme süreleri gibi uygulamalarla yeni istihdam yaratmayı hedeflediğini söylemek gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bunun yanında, kısmi zamanlı çalışma uygulamaları ile hedeflenen şey istihdam yaratmak değil, ücretleri baskılamaktır.

AKP SOSYAL GÜVENLİK İSTEMİYOR

AKP “sosyal güvenlik sistemi bütçede kara deliktir” dedi. Emeklilik yaşını yükseltmeyi, sağlık sistemini ticarileştirmeyi gündemine aldı. İtiraz ettik. Yasa geçti. O zaman da halka pembe tablolar sunulmuştu.

Sosyal güvenlik bütçede yük değildir, devletin sorumluluğudur. Herkese ücretsiz, nitelikli bir sağlık hizmeti, insanca yaşanacak bir emeklilik geliri vermek devletin sosyal bir görevdir.

Ama bakın 2 yıl önce emeklinin, insanların sağlığını sırtında yük gören hükümet, 2 yıldan bu yana işverenlerin sigorta priminin ortalama aylık 55 TL’sini hazineden ödüyor. Yeni aldığı işçinin de 225 TL’lik primini 5 yıl boyunca İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödemeyi gündemine almış durumda. Madem paranız boldu. O zaman neden emeklilik yaşını 65’e kademeli olarak çıkartma kararı aldınız? Neden sağlıkta katkı payını, herkese prim zorunluluğunu getirdiniz? Neden özel sağlık hastanelerine milyarlarca lira akıttınız? Neden prim ödeme sürelerini artırdınız?

İŞSİZLİK SİGORTASI FONUNU HÜKÜMET VE SERMAYE KULLANIYOR

Biliyorsunuz, işsizlere, kısmi süreli çalışanlara, 18 yaşından büyüklere, 1 Ekim 2010 tarihinden itibaren 30 gün üzerinden prim ödeme zorunluluğu getirildi. Gelir tespiti yaptırmayanlar, GSS giriş bildirgesi vermeyenler 796 TL cezalı duruma düştü. 10 milyon kişi bu cezayı yemiş durumda. Ama farkında değiller. Hükümet bu acı uygulamayı Torba Yasa ile 1 Ocak 2012’ye çekiyor. Böylelikle tepkilerden korunmak istiyor.

Diğer yandan İşsizlik Sigortası Fonu hem hükümet hem sermayedarlar, hem taşeron firmalar tarafından yağmalanıyor. Bu konuyu her yerde dile getiriyoruz.

Yine Türkiye’de maden ocaklarında, tersanelerde, güvencesiz, sağlıksız, korumasız, ruhsatsız ve denetimsiz işyerlerinde, cinayete dönüşen iş kazalarında kaybettiğimiz binlerce işçinin ölüm nedeninin ardındaki gerçek bilinmektedir. Bu işyerleri, “canlı ölülerin” çalıştırıldığı birer mezarlık gibidir. Tuzla’daki, Davutpaşa’daki, maden ocaklarındaki iş cinayetlerini henüz unutmadık. Ama “nedense” bunlara karşı önlem almak, denetimleri artırmak yerine, Torba Yasa gibi güvencesizliği ve denetimsizliği artıran kararlar alınmaktadır. Bunun bedelini işçiler OSTİM’de olduğu gibi ölümle ödüyorlar.

İktidar ise sürekli seyrediyor. Başka ülkelerde böyle onlarca kişinin hayatlarını kaybettiği olaylardan sonra sorumlular görevlerinde kalabilir miydi?

SONUNUZ MÜBAREK OLA

Gelelim Torba Yasa’nın son durumuna. Yasa Meclis’te. DİSK olarak şunu açıkça ifade ediyoruz ki, tasarının Meclis Komisyonu’na geldiği 29 Kasım tarihinden beri hiç durmaksızın bu tasarının getirdiklerini ve götürdükleri başta üyelerimiz olmak üzere tüm emekçilere, topluma anlatmak için uzun bir uğraş verdik…

Trakya, Marmara, Ege, Karadeniz, Güneydoğu, Akdeniz ve İç Anadolu’da DİSK Bölge Temsilciliği Kurullarımızı topladık. AKP iktidarının gerçek yüzünü ve Torba Yasası ile yapılmak istenilenleri konuştuk.

Bütün illerde PTT önlerinde Meclis’te grubu bulunan siyasal partilere telgraflar yolladık.

Başta Ankara, İzmir, Adana, İstanbul olmak üzere metropollerde yürüyüşler yaptık.

Ankara da TBMM’de komisyon çalışmaları sırasında Meclis’e yürüdük, dosya vererek görüşlerimizi anlattık..

En son Genel Kurul görüşmeleri sırasında Meclis’e yürüyerek görüşlerimizi anlatmak son kez uyarmak istedik, yaşananlara bütün çıplaklığıyla sizler de tanıklık ettiniz. Demokratik hakkımızı kullanmamıza ve taleplerimizi ifade etmemize gaz, tazyikli su ve sis bombaları ile karşılık verildi… Arap ülkelerindeki halk ayaklanmalarına yandan çarklı destek atan fakat kendi yurttaşlarına her türlü zulmü reva görenlerin bu saldırganlığına ne denir? “GAZANIZ MÜBAREK OLA!.. SONUNUZ MÜBAREK OLA..”

Artık sözün, uyarıların bittiği noktadayız. AKP iktidarı gözü dönmüşçesine ve bırakın toplumu Meclis’ten bile kaçırarak yasal düzenlemeleri bir an önce TBMM’den çıkarma gayreti içindedir.

AKP’NİN GERÇEK YÜZÜ

Bu Torba Yasası bir gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmıştır ki, AKP iktidarı bütün uygulamaları ile emekçi düşmanı yüzünü sergilemektedir.

Şimdi bize düşen görev bir yandan siyasal iktidarın yapmak istediklerine sonuna kadar mücadele ederek engellemeye çalışırken, öte yandan gerçek yüzünü topluma göstermektir.

Şimdi bize düşen görev, sermayenin sesi AKP iktidarını teşhir etmektir.

Yeni mücadele yol haritaları oluşturmaktır.

En geniş toplumsal muhalefeti örgütlemektir.

Bu nedenle DİSK olarak bu sürece sessiz kalmayacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.

DİSK 44 YAŞINDA

DİSK 13 Şubat 2011 tarihinde 44. yılını kutlayacaktır. DİSK’in 44 yıllık mücadele tarihinde teslim olmak yoktur. Sessiz kalmak yoktur.

13 Şubat 2011 Pazar günü Ankara’da tüm bölge temsilcilerini, şube başkanlarını, işyerleri baş temsilcilerini, sendika yönetimlerini toplantıya çağırdık.

Toplanacağız, durum değerlendirmesi yapacağız, yeni mücadele ve yol haritamızı oluşturacağız. Bütün ülke sathında AKP’nin uygulamalarına karşı mücadele hedeflerini belirleyeceğiz.

Hepinizi, DİSK’in bu önemli toplantısına bekliyor, emeğin sesini topluma duyurma konusunda dayanışmalarınızı bekliyoruz.

 DEMOKRAT HABER