Haftasonu spor dünyası iki ırkçılık vakasını öne çıkardı. Biri NBA ekiplerinden Los Angeles Clippers’ın başkanının siyahilere duyduğu nefret, diğeri ise Barcelona'nın yıldız futbolcusu Dani Alves'e Villareal maçında muz fırlatılması.

Alves'in bu harekete cevabı, kendisine atılan muzu yerden alıp ağzına atması oldu. Ardından bu hareket sosyal medyada fazlasıyla yankı uyandırdı ve Alves'e destek geldi. Bu desteğin büyümesinde en büyük etkense takım arkadaşı Neymar'ın muz yerken fotoğrafını sosyal medyada paylaşması oldu. Bu fotoğrafın ardından birbiri ardına futbol dünyasının ünlü isimlerinden Dani Alves’e destek mesajları geldi.

Bu haber medyamızın da fazlasıyla dikkatini çekti, hatta TFF Futbol Direktörü Fatih Terim de Alves'e destek verdi. Terim, milli takımlar Twitter hesabından "önce insan" hashtagiyle paylaştığı muzlu fotoğrafla olaya tepkisini gösterdi.

Ne var ki, bu olay yaşandığı sırada ana akım medyamızda görülmeyen bir haber dolaşıma girdi.

DENİZ NAKİ’YE YAPILANA KÖR OLMAK

Gençlerbirliği’nde forma giyen Deniz Naki, koluna ‘Dersim 62’ dövmesi yaptığı ve şehrine “Tunceli“ değil de “Dersim” dediği için facebook’tan faşizan tepkiler alınca bir açıklama yaptı.

“İnsan” olduğunu ve hiçbir şekilde din, dil ve ırk ayrımı yapmadığını vurgulayan Naki, “Ben Dersim doğumluyum, Tunceli değil. Bunu politikacılar gibi çıkar elde etmek için söylemiyorum, bunu söylemekten başka bir seçenek göremiyorum önümde. Bu aynı zamanda yaptırdığım dövmenin nedenidir" diyecekti.

Aslında Naki bu açıklamayı iki hafta önce yapıyor, açıklama Türkçe'ye çevrilip yayınlanınca bizler de futbolcunun sosyal medyadan uğradığı ayrımcılığı yeni öğrenmiş oluyorduk.

Ne var ki yukarıdaki iki haberi medyamız görürken, hatta Milli Takımlar Teknik Direktörümüz Fatih Terim bile bu ırkçılığa karşı tavır koyarken, Deniz Naki'yi kimse görmedi, duymadı. Deniz Naki bir iki gazetenin ve muhalif basının dışında haber değeri taşımıyordu.

Öyle ya, Avrupa’da spor müsabakalarında yaşanan ırkçı vakaların yanında, bizim spor basınımıza göre ‘biz de ırkçılık yoktur’ gibi anlayış mevcut.

Aslında bir adım öteye gidersek ‘Türkiye'de ırkçılık yoktur, ırkçılık bu topraklara uğramamıştır’.

Dolayısıyla spor dünyamızda ırkçılıktan bahsetmek de anlamsızdır!

Hatta böyle bir sorunun karşılığı da "Çok saçma, bakın biz siyah futbolcuları ne kadar çok seviyoruz" olacaktır. Ve ırkçılık bir tek siyah ve beyaz ayrımına indirilecektir.

TÜRKİYE FUTBOLUNUN IRKÇILIK SİCİLİ

Biraz hafızlarımızı zorlayalım mı peki? Yakın tarihten başlayalım. Geçen sene Fenerbahçe’ye 2-1 yenildikleri maçta sarı-lacivertli bir taraftar Galatasaraylı oyuncular Eboue ve Drogba’ya muz sallamış, ancak taraftar herhangi bir ceza görmemişti. Hatta taraftar kulüp tarafından canlı yayına çıkarılmış ve midesinden rahatsız olduğunu, dolayısıyla yanında muz taşıması gerektiğini söylemiş, böylelikle de hem kulüp, hem de kendisi aklanmıştı! Bu gün taraftarına verdiği cezayı takdirle karşıladığımız Villareal ise Dani Alves'e atılan muz için, taraftarı kulüp üyeliğinden atarken, stada giriş yasağı verdi.

2012 yılına gidelim, Fenerbahçeli futbolcu Emre Belözoğlu, Trabzonsporlu Zokara’ya ‘Pis zenci’ diyerek ırkçı hakaret ettiği gerekçesiyle tedbirli olarak Disiplin Kurulu’na sevk edilivermişti. Emre Belezoğlu da bize ırkçı olmadığını ispatlamak için takım arkadaşı Yobo'yu da yanına alarak bir basın toplantısı düzenlemişti. Oysa Emre Belezoğlu aynı suçlamayla Premier Lig'de de karşılaşmıştı.

Devam edelim. 2008 yılı sezonu teknik direktör Samet Aybaba, Gençlerbirliği’nde Mısırlı oyuncusu El Saka’yla sorunlarını basına aktarırken “Beni bir Arap’a tercih ettiler!” diyecektir. Bu açıklama esnasında Samet Aybaba Gençlerbirliği’yle yollarını ayırmak üzereydi.

1999 yılında ise Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz, futbolcusu Campbell için “Yamyam” sözcüğünü kullanmış, daha sonra “Ben onu espri mahiyetinde söyledim, niyetim ırkçılık yapmak değildi” diyerek konuyu geçiştirmişti.

“İSTİKLAL MARŞI'NDA AYAĞA KALKMAM"

Vefat eden gazeteci Kazım Kanat’sa, "Aurelio milli formayı giyerse, ben de İstiklal Marşı'nda ayağa kalkmam" diyecekti.

Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim ise, 1996-97 sezonunda Galatasaray’ın teknik direktörlüğünü yaparken İstanbulspor maçından sonra rakip takımın antrenörü Saffet Susiç’e yönelik olarak “Benim ülkemde, hele bir Sırp bana hiç böyle laf edemez” demişti. Bu arada Susiç'in bir Boşnak olduğunu bilmiyordu elbet.

Yine 1999’da dönemin Galatasaray Kulübü yöneticisi, Bülent Tulun, “Afrika’da kabileler halinde yaşayan bu kültürsüz ve politikasız futbolcu topluluğu yakında Türkiye’yi de terk edecek” diyebilecektir.

2009 yılını hatırlarsak Bursaspor-Diyarbakırspor maçında tribünler yükselen sesler “Ne Mutlu Türküm Diyene” , “PKK dışarı!” şeklindeydi. Diyarbakırlı yöneticiler ve futbolcular duruma isyan edecekti. Aslında Diyarbakırspor için durum yeni değil neredeyse bütün deplasmanlarında amatör branşları dahil aynı muameleye maruz kalıyorlardı.

2008 yılı sezonu Galatasaray-Sivas maçında Sivas’ın İsrailli oyuncusu Pini Balili aleyhine “Kahrolsun İsrail, o... ç. Balili” tezahüratı yapılmış, federasyon ve bizler için bu tezahürat da ırkçılık kapsamına girmemişti.

Hrant’ın katlinden sonrasını hatırlayalım, bir grup Trabzonspor taraftarı Hrant Dink’in katili Ogün Samast’a sahip çıkacak, katilin cinayet günü taktığı “beyaz bere’yi” sembol haline getirip maçlarda giyecekti. Bu da ırkçılık kapsamına girmiyordu. Hatta bahsini etmeye bile değmezdi.

Oysa aynı dönemde Adana Demirspor takımı, bu katli kınamak için kardeşliği vurgulayan bir pankartla sahaya çıkmak istemiş ancak TFF tarafından reddedilmişti.

Son olarak Fenerbahçe’nin efsane kaptanı Lefter Küçükanyolidis’i hatırlayalım, bir gecede çıkan Varlık Vergisi’ni de 6-7 Eylül saldırılarını da yaşamıştı. En çok milli forma giyen oyuncu olmaması için ‘özel’ çalışmalar yapılmıştı. Ölümüyle birlikte biraz Rum kimliği öne çıksa, Rumluğu ayıpmışçasına, o hepimizden fazla Türk’tü söylemleri yükselmeye başlıyordu.

HEPİMİZDEN FAZLA TÜRK’TÜ

Enteresan bir ırkçılık anlayışımız var, mevzuumuz siyahlar olunca nispeten sesimizi yükseltebiliyoruz, ancak işin içine Rum, Ermeni, Kürt, Yahudi, Alevi girdiğinde bahsini bile etmeye değmez diyoruz, görmüyoruz, ırkçılıktan saymıyoruz. Türkiye’nin en önemli kulüplerinden birinin tarihinin en büyük futbolcusu, kaptanı Rum ve bizim onu içimize sindirebilmemiz, kabullenmemiz için ona hepimizden fazla Türk’tü dememiz gerekiyor. Lefer Küçükandonyadis’i sadece Lefter olarak hatırlamamız gerekiyor. “Lefter Küçükandonyadis” diyerek değil.

Aslında Deniz Naki’nin kolunda Dersim dövmesi olduğu için, sosyal medyada gördüğü hakaretlerle, Dani Alves’e atılan muzdan sonra herkesin muzlu fotoğraf çekmesinin, samimiyetsizliğimizi göstermek açısından üst üste gelmesi gayet hoş bir tesadüf oldu. Zira duyarlı bir kesimin dışında, biz Dani Alves’i konuşmayı tercih ettik, ırkçı olmadığımızı göstermek için afiyetle muzlar yedik. Burnumuzun dibindeki Deniz Naki’yi ısrarla, ama ısrarla görmemeyi tercih ettik..

Oysa oranın oralılar için Tunceli değil Dersim olduğunu unutuyoruz. Görmek istemiyoruz. Kürtlerin Türk olmadığını bilmek istemediğimiz gibi, Alevilerin Sünni olmadığını, Ermenilerin Rumların hain olmadığını bilmek istemediğimiz gibi.

Maazallah bir gün öğrenirsek taziyeden çok daha öteye gitmek zorunda kalabiliriz çünkü.