“Biz dünyayı değiştirmek için yola çıktık, olmadı dünyayı değiştiremedik. Dünyayı değiştiremedik ama dünya da bizi değiştiremedi.”

Gençliğinin ilk yıllarında, öğrencilik döneminde çalışmak zorunda olan genç bir adam; tiyatrodan tanıdığı ve TRT’de “Binbir Gece Masalları” adıyla anlattığı masalları, hikâyeleri ve hazırladığı sözlüklerle bilinen Orhan Hançerlioğlu’ndan kendisine iş bulmasını ister. Hançerlioğlu aynı zamanda İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel (İETT) genel müdürüdür. O genç adam, artık Arnavutköy ile Etiler arasında sokak lâmbalarına bakacaktır akşamları, sağlam mı değil mi diye. İşi budur. Her gece lâmbaları kontrol edip rapor tutacak...



Sunay Akın’ın anlatımıyla, “Bir gece (yine), İnşirah Yokuşu'nun başındaki lâmbanın kırık olduğunu görür ve raporuna yazar. Ertesi gece lâmbanın yandığını görünce görevini yapmış olmanın mutluluğunu yaşar. Fakat bir gece sonra lâmba yine kırılmıştır. Tekrar rapor eder. Bir gece sonra yeni lâmba takılmış olsa da, ertesi gün lâmbanın tekrar kırıldığını görür.

Etrafı araştırdığında, sokak lâmbasının çalılıklar arasında buluşan sevgililer tarafından kırıldığını öğrenir. Genç adam görev sorumluluğu bilinciyle kırılan lâmbayı rapor eder ve kazanan taraf olur. Sokak lâmbası artık her gece yanmaktadır.

Pes eden sevgililer ise artık başka bir köşede buluşmaktadır. Ne var ki, genç adamın gönlüne de aşk ateşi düşmüştür. Her gece âşık olduğu kızın özlemiyle sokak lâmbalarını kontrol ederken, İnşirah Yokuşu'ndaki lâmbanın altına geldiğinde dayanamaz ve eline bir taş alarak atar. Lâmbayı kıran bu kez kendisidir!”

Bu, yüreği aşkla dolu adam Tuncel Kurtiz’dir. Ortaokul çağında Sabahattin Âli’den, Sait Faik’ten okumalar yapmış, Billy Eckstein’den etkilenerek cazla haşır neşir olmuş, Erkan Oğur’u tanımayı ve “Türkiye halkının kültür kökleri” diye tanımladığı Karacaoğlan’ı, Nef’î’yi, Nâbi’yi bilmeyi önemli saymış; Neşet Ertaş’ın türküleriyle coşup hüzünlenmiş... 
Savaşlara, adaletsiz dünya “düzeni”ne, haksızlıklara karşı gür bir ses yükseltmiş...

Burada, salt bir-iki kelimeyle bahsedilemeyecek kadar uzun ve maceralı sanat hayatında ülkede ve yurt dışında oynadığı sayısız tiyatro oyunuyla; beyaz perdede rol aldığı, senaristliğini yaptığı pek çok filmiyle efsaneleşmiş; hikâye ve şiirleri seslendirmedeki hüneriyle tanınmış; oynadığı “Ramiz dayı” karakteriyle ise kitlelerin ilgisine nail olmuş... 

Büyük bir ustaydı o: yaşam ustası... 

2009’da TEKEL işçilerinin direnişinin yanında yer almış, kamu kurumlarının satılmasına karşı çıkmış, çiftçi ve küçük esnafın büyük şirketler karşısında yaşama hakkını dile getirirken; 2010 yılında yeniHarman dergisine verdiği bir röportajda “Hâlâ komünist misiniz?” diye sorulduğunda şöyle yanıt vermişti: “Başka bir yol var mı yani? Başka bir düşünce, başka bir hissiyat, başka bir felsefe var mı? Dünyayı bir bahçe haline getirebilecek, insanoğlunun insanca yaşamasını, köleliğin kalkmasını, ırkçılığın kalmamasını öneren bir yol var mı? Bir hayal dünyasında yaşıyorum belki ama ona inanıyorum. Bir gün gerçekleşecek” yanıtını vermişti.

Usta sanatçı Kurtiz, eğilip bükülmeden daima emekçinin, ezilenin, haklının yanında durdu. Demokrasi dedi. Eşitlik istedi. Barışı savundu hep. Dedi ki “Biz dünyayı değiştirmek için yola çıktık, olmadı dünyayı değiştiremedik. Dünyayı değiştiremedik ama dünya da bizi değiştiremedi. Hayallerim var, ütopik dedikleri düşüncelerim var. İnsanlığın daha adil, güzel bir dünyada yaşamaya hakkı olduğuna inanıyorum. Bütün insanların kardeş olduğuna inanıyor, ırkları küçümsüyorum.”

Tuncel Kurtiz’i üçüncü ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.