Kendimi paralıyorum!

Güzel şeyler yazayım, iyi şeylerden bahsedeyim diye...

Ama nafile!

Yazamıyorum, işte...

Kalemi olanca şiddetiyle art arda saplıyorum harflere, sözlerim kanıyor, sadece!

Palimpseste dönen yaşamım silikleşiyor gitgide...

Her sözümde çılgınlığım artıyor...

Cinayetim anons ediliyor; ölü ya da diri, başıma talih kuşu konmuş!

Şunun şurasında, içimden haykırmak geliyor avazım çıktığınca, ama nutkum tutulmuş!

Sizin cinnetiniz, benim cehennemim sonuçta!

Vurun beni!

Lanetli düşüncelerin eşliğinde ve intihar eşiğinde, lütuf diye sunduğun ölüme dörtnala koşarken...

Öznesi olamadığın hayatın nesneleştirilen şeyisin, sen!

Önce dünyaya bedeldin, velev ki yegâneydin! Sonra tekleştirilip ardından tek tipleştirildin ve olan bitene bigâne kaldıkça, doğaçlama bir monologta yalnızlaştın...

Rolün hakkını veremedin... Nâr altında suflörsüz son sözlerini bile söyleyemedin!

Kendi filminde figüran olduğun müddetçe yaşadıkların müstahakındır, senin...

Ezcümle, ezberletilen replikler iğreti dökülse de dudaklarından, senin hikâyendir aslında anlatılan!

Enikonu pespaye, lakin gösterişli ve davetkâr, bir kabareden mülhem...

Bak yine aklıselimi davet ediyorlar prömiyere, statükoyu meşrulaştırsın diye!

Karanlık ne renktir? Bilir misin?

Söz temsili, gücün katmanları arasında sıkışan sözün tözden intikamıdır! Ben'in biz'de intiharına karşı...

Öteki olan her şey söz misali...

Efendinin karanlığı yaratan kudreti ve müptelası olduğun şiddeti, söz gelimi...

Aşinası olduğun ama bir türlü yüzleşemediğin karanlık müphem sureti, söz gelişi...

Sureti haktan gördüğü fıtratı...

Olur olmaz çelişkileri...

Yüz üstü bırakışı...

Ne de çok söz, demişti halbuki!

Telafisi mümkün olmayan kaybın...

Sağalması imkansız görünen yaraların...

Yokluğun...

Huzursuz eden yoksunluğun...

Acıyı anlatan dilin...

Bunca verdiğin söze sığdırabilir misin, peki?

Gözlerime ürpertisiz dokunuşunda öfkeyle hemhâl oluşun...

Derinlerde gizli saklı tuttuğun gerçeklerin açığa vurduğunda pragmatik akıl yürütüşün...

Su yüzüne çıkan sıfatın tamlanırken eklektik duruşun...

Her şeyin ötesi katiline aşkla bağlı oluşun!

Şimdiki zamanın rivayeti muhtelif kipleri, dipsizliğin korkunç sığlığında, senin uçurumun!

Pandora'nın kutusu açılan ve geçmiş zaman sandukasında gizlediğin sırların, ortalığa saçılan...

Acılarımı sağaltabilir misin; yaşadığın sefaleti unutup, seni kıskıvrak yakalayan hayatta kalma içgüdünle ya da yaşama sevinci denilen, iflah olmayan vurdumduymazlığınla?

Ölüm, yalnızca sayılardan ibaretti uzunca bir süredir, içine düşülen bu batak coğrafyada!

Eskimiş duygular, naftalin kokusuyla esrik; karabasanlardan kâbus beğendi, işkence altında yaşadıklarını hasıraltı ederken çürümüş bir cesetten farksızdın oysa ki!

Boşluklarını dolduran hiçlikte mumya misali sarıp sarmalanırken, Lazarus* gibi mucizevi bir dönüş bekleme, padalya ülkesinin ölümü kutsayan tahnitçilerinden...

___________________________________
*Lazarus, Yeni Ahit'te sözü edilen ve öldükten sonra Hz. İsa tarafından diriltilen aziz.