Geç kalma ve yarımlık hakkında ön bilgi;

Kitap ilk çıktığı ve yoğun bir şekilde tanıtımlarının yapıldığı zamanlarda bu tanıtım yazısını kaleme almaya başlamıştım fakat sonrasında devam ettirme motivasyonunu bulamadım. Sonrasında yazıyı tamamlamaktan vazgeçtim.

Şimdilerde de yeni yıl nedeniyle eski defterleri temizlerken karşıma çıktı. Öylece bilgisayara aktarıp saklamayı daha uygun buldum.

* **

Ayakkabı kelimesi bana tuhaf gelen kelimelerden biridir. Tuhaflığından dolayı severim de! İşin aslına bakarsanız tuhaflık belki de benim kafamda, düşünme tarzımdadır. Zira Ayakkabı’yı “ayak-kabı”, içine ayağın konulduğu kap olarak parçalayıp anlamlandırmak çocukluğumda yaptığım haylazlıklardan biriydi. (El-diven neden -diven, diye de sorardım kendime) Edebiyat okuyacağım daha çocuk yaştan belliymiş.

Şurası muhakkak ki eskiden de ayakkabı giyilirdi de “ayak-kabı” sözcüğü kullanılır mıydı benim için bir muamma. Eski kitaplarda da tiplerine göre “kundura, potin, istarpin, papuç vb.” adlarla anılıyorlardı. Hatta “ayağında potini var” olanın “zengin sanıldığı”na dair meşhur türkümüzü de hepimiz biliyorsunuzdur. Ayakkabı kelimesi 1930′lardaki “türetmece” (bence kadim kültürü “tüketmece” ) modası imalatı olan “nev-zuhur” bir kelime gibi görünse de Nişanyan‘ın bir-cift-ayakkabitespitine göre en erken örnek 1900′de basımı yapılan Kamus-u Türki‘de görülüyor.

Ayakkabı üzerine bu tadar girizgâh yeterli herhalde fakat Sunay Akın, bu kadarla yetinmemiş ve “Bir Çift Ayakkabı” hakkında 200 sayfadan yarım forma eksik bir kitap kaleme almış. Yayınevinin (İş Bankası) tanıtım bültenindeki ifadelerle izah edecek olursak, “Sunay Akın, bu kez Bir Çift Ayakkabıyla çıkıyor insanlık tarihinin bilinmeyen tozlu yollarındaki macerasına.” Kitabı tek cümleyle özetleyen bir ifade bu. Sunay Akın, insanlık tarihinin gölgede kalan satırlarının kenarlarına ayakkabıyla ilgili derkenarlar düşmüş…

* * *

Benim doğum büyüdüğüm kasabanın Torosların bir kolu olan dağlarında ağaç yetişmez. İğne yapraklı çalılar vardır, makiliktir. Akdeniz biraz uzak olsa da orada da “Bir an önce görülsün diye Akdeniz, ağaçlar hep çocuk kalır.” Sunay Akın, bu nedenle benim için en çok şairdir. Her ne kadar son yıllarda düzyazıya ağırlık verse de “Kürtçe düşünüp Türkçe yazan” yazarlar misali, şiirle düşünüp nesirle ifade ediyor meramını. Yüreği de, kalemi de, ruhu da bir şaire ait. Bir Çift Ayakkabı’daki pek çok satırda bu durumu defalarca teyit etmek mümkün.

Bir Çift Ayakkabı, popüler kültüre dair bir eser. Popüler kültür tarihçiliği, çeyrek asırdır revaçta olan ve “best-seller” listelerine sıklıkla eser gönderen bir tür. Sunay Akın da çok iyi irdelediği ve bildiği popüler kültürü, popüler kültür kodlarıyla anlatmayı başarıyor. Bunun en güzel örneklerinden biri Trabzonspor taraftarlarına selam gönderen, “Abdülaziz’e Her Yer İstanbul!” başlıklı bölüm. Bölümde mevzubahis hikaye özetle (yani Sunay Akın’ın kattığı lezzet çeşnilerini çıkartarak) şöyle:

Sultan Abdülaziz, Avrupa seyahatine çıkacağı vakit Müslümanların halifesi olarak şer’i bir sorunla karşılaşır! Halife olarak bastığı her yer kendi toprağı olarak kabul edilmektedir. Bu durumda Avrupa’ya ayak basması Avrupa’nın ilhakını gerektirecektir. Bunun üzerine ustaca bir şer’i hileye başvurulur. Padişah’ın ayakkabısının tabanına İstanbul toprağı döşenir. Böylece Abdülaziz’in ayak bastığı yer sadece İstanbul olur! 

Kitaptaki bazı kısımların veya yazıdaki konunun ayakkabıyla bağlantısının zorlama olduğunu düşünürken ya da bazı yazıları; bir dizinin sonunda parçaların nasıl birbirine bağlanacağı konusunda heyecanla fikir yürütürkenki ruh hali ve heyecanla okurken, yazar son derece kıvrak bir şekilde yapbozun eksik parçalarını yerleştire yerleştire tablosunu oluşturuyor. Okurken bana da içimden “Vay be!” demek düşüyor.