Ben Beşiktaş’ta doğmadım, semt kimliği halinden gelmedi benim Beşiktaşlılığım. Bu ülkede doğan birçok çocuk gibi babamın siyah beyaz Tv'de, TRT’de izlediği maçlarda gol olduğunda ayaklanıp naralar atarak, evin içinde zafer turu attığında hangi takımı tutmam gerektiğini anlayan çocuklardandım. Ablamın kahramanı Metin Tekin ve babamken, benim kahramanımsa ne hocalarımdı, ne babamdı. Benim çocukluk kahramanım Gordon Milne ve Süleyman Seba’ydı.

Öyle ya, hayatının tümünü Beşiktaş’ta geçirmiş, Beşiktaş’ın alt yapısından yetişip 27 yaşında geçirdiği sakatlık nedeniyle futbolu bırakmış ama Beşiktaş’ı bırakamamış, Beşiktaş’ın her kademesinde görev almış, hayatını Beşiktaş’a adamış en sonunda 1984’de tek sevgilisi olan Beşiktaş’a başkan olmuş bir başkanın şekli şemalı vardı. Belki de yaşayan en eski Beşiktaşlı oydu aramızda. Baba Hakkıyla birlikte en büyük Beşiktaşlılık payesini hak ediyordu.

Yalnızca Beşiktaşlılığıyla değil, kişiliğiyle de başka bir profildi Süleyman Seba, sahaların taraftarıyla oyuncusuyla birer savaş alanı olmadığı, rekabetin bir karnavala dönüştüğü, Beşiktaş yenildiğinde rakip taraftarın bir tabutla Beşiktaş sokaklarında dolaşması bir kavga nedeni değil eğlence nedeni olduğu, Fenerbahçeli, Galatasaraylı oyuncuların birbirine saygıyla bağlı olduğu yıllardan geliyordu. Ki onun dönemiyle Galatasaray Fenerbahçe gerginliğinde Beşiktaş bir nevi katalizör görevi görecek sakinleştirici unsur olacaktı. Zira bu gerginlik iki takım arasında yaşanırken, Beşiktaş gerginliğe, Süleyman Seba’nın kişiliğinde prim vermeyecekti.

Geleneksel başkan profilini çöpe atmıştı Süleyman Seba. Fenerbahçe ve Galatasaray kapitalizmin hoyratlığıyla savrulurken gerektiğinde Beşiktaş için evini ipotek ettirecek olan parasız bir Başkan, Beşiktaş’ın Başkanı oluyordu. “Halkın takımı” sıfatıyla nam salmış bir takıma da böylesi bir başkan yakışırdı.

ŞEREFLİ İKİNCİLİK

Yalnız parasızlığıyla nam salmamıştı Süleyman Seba. Bugün bolca konuştuğumuz “şike var mı yok mu” tartışmaların karşılığında, o günler teşvik primlerinin vaat edilen evlerin arabaların gazete manşetlerinde havada uçuştuğu olağan dönemlerdi. Şikenin, teşvikin olağan dönemlerinde Süleyman Seba “Şerefli ikincilik” cümlesini futbol literatürümüze sokacaktı. Hak edilmeden kazanılan bir şampiyonluktansa şerefli bir ikinciliği yeğlemişti. Şimdilerde Beşiktaş tribünlerinde Şeref Bey’i ve Hakkı Baba’yı yad eden “Şerefinle oyna, Hakkınla kazan” sloganı daha o zamanlarda en çok onun söyleminde ete kemiğe bürünmüştü.

Şerefli bir ikinciliği onuruyla taşıdığı gibi, sevinmenin de adabı başkaydı Süleyman Seba’da, Metin Tekin bir hikaye’yi paylaşırken “Fenerbahçe ile oynayıp aldığımızı bir kupa maçından sonra, Süleyman başkanım Fenerbahçelilerle aynı uçakta döndüğümüz için sevinmemizi yasaklamıştı” diyecektir.

RAKİBİNİN YANINDA SEVİNMEMEK

Onun tedrisatından geçen, dönemin kadrosundan Ali Gültiken ise, 10-0’lık tarihi Adana Demirspor maçından sonra röportaj yapmak isteyen gazetecilere “Lütfen burada konuşmayalım, rakip arkadaşlarımız da bu işten ekmek yiyorlar… Onların yanında sevinemem, büyük saygısızlık olur” diyecek ve tarihi skorla anılacak maç, onun sözleriyle de hatırlanacaktır.

Futbol ki en çok yenilenin gözünden bakabildiğimizde anlamını bulurken, günümüzün gladyatör arenaları o vakitlerde onun tavrında ve yetiştirdiği futbolcularda insanileşecektir.

BAŞKANLIĞIN YOLUNU AÇAN TAPU

Süleyman Seba parasızlığıyla nam salmıştı evet, devlet memuruydu, o günlerin paralı başkan görgüsüzlüğünde o sadeliğiyle mütevazılığıyla öne çıkıyordu. Başkanlığa gelir gelmez ilk işi Akaretler’deki kulüp binasının temelini atmak oldu, 81 yılda kulübe ilk defa bir çivi çakılmış oluyordu. Ne var ki o kulüp binası bittiğinde onu kulüp binasında değil, her halde bir türlü alışamadığından, mahallede bir köşede çay içerken görebilirdiniz en çok.

Süleyman Seba için 1984 yılında Başkanlığa seçildiğinde en büyük eleştiri, Ertan Sert, Turan Çevik gibi dönemin yolsuzluklarla adı anılan isimlerle adının anılması olacaktı. O günlerde Süleyman Seba’nın en büyük vaadi tapuyla gelmek olacaktır. Bugün Beşiktaş Spor Kulübü’nün kurulduğu arsanın tapusu. O tapu ona Beşiktaş başkanlığının yolunu açacaktır.

Bu ilişkilere dair sorulan sorulara ve eleştirilere verdiği yanıtsa “Çok zor geldik tırnaklarımızı kazıya kazıya geldik . Hem Beşiktaşlı dostlarımdan, hem Beşiktaşlı olmayan dostlarımdan aldım ve zamanında gittim ödedim” olacaktır.

Kulüp binasının ardından arkası çorap söküğü gibi gelecekti. Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri arsa ve imarlarıyla alındı; Beşiktaş Plaza, Yeşilköy, Pendik ve Çilekli tesisleri, Beşiktaş Koleji, Beşiktaş İnönü Stadı’nın 49 yıllık kullanım hakkı Beşiktaş’a kazandırıldı. Bunları nasıl yaptınız diye sorulduğunda ise size vereceği karşılık ya konuyu geçiştirmek olacaktır, ya da “arkadaşlarımla yaptık olacaktır” bu arada kulübün kimseye borçlu kalmadığını, alınan her paranın geri ödendiğini de vurgulayacaktır.

BEŞİKTAŞ ALTYAPISININ KURUCUSU

Bütün bu işleri o dönemde borçsuz kulüp olma kimliğiyle başarmıştır. Onun ardından gelen Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören’in kulübü düşürdükleri borç batağı düşünüldüğünde Süleyman Seba’nın yaptıklarının önemi daha bir anlaşılır olacaktır elbet.

Süleyman Seba zamanında yalnız tesisleşme sağlanmadı, parasız başkan, borçsuz kulüp, tesis zengini Beşiktaş gibi, sıfatların yanında ismi Beşiktaş’la özleşecek futbolcular alt yapıdan birer ikişer yetişmeye başladı. Yetişmeye başlarken de bir başka sıfat daha eklendi “Kolej takımı Beşiktaş”. Onun döneminde sansasyonel transfer sayısını hatırlayamazsınız belki ama 1986 da oluşturulan sayısız başarı kazanan, Metin, Ali, Feyyaz’lı efsane kadronun on birini halen bir çırpıda sayabilirsiniz.

Takım alt yapıdan yetiştirdiği oyuncularla, Şerefli ikinciliklerin yanında şampiyonluklar, kupalarda kazandı. Seba 16 yıl süren başkanlığı boyunca beş lig şampiyonluğu, dört Türkiye Kupası, beş Cumhurbaşkanlığı Kupası, iki Başbakanlık Kupası, altı TSYD Kupası kazandı Beşiktaş. Şampiyon olamadığı sezonlarda da ilk ikinin içindeydi mutlaka. Beşiktaş tarihi en başarılı dönemini, paralı başkanlarla, transferle değil, alt yapıdan yetiştirdiği oyuncularla ve devlet memuru maaşıyla geçinen bir başkanla yapacaktı.

GORDON MİLNE GİDİNCE…

Ne var ki, 1995 yılında kazanılan şampiyonluğun ardından takımın düşüşe geçmesi, takımın 1987’den bu yana teknik direktörlüğünü yapan Gordon Milne’nin gönderilmesi Süleyman Seba dönemini ağır ağır yıprattı. Kişisel fikrim, o döneme dair kırılma anının 6.5 senenin ardından takımın değişim sürecinde Gordon Milne’nin arkasında yeterince durulmaması ve sabredilmemesidir. Süleyman Seba’nın edindiği birçok başarıda, altyapıdan yetişten nitelikli kadronun yanında, o kadroya futbol oynatmasını öğreten, fazla konuşmayan ama çalışmayı çok seven, sistemine bağlı, inatçı kişiliğiyle ön plana çıkan İngiliz teknik adamın katkısı çok büyüktü. Onun gidişiyle takımın 6.5 yıldır oynadığı oyun bozulmuş, yenilenme süreci heba olmuştu. Oysa Süleyman Seba, başarıya belki de en çok o dönemlerde ihtiyaç duyacaktı.

Zira, sıfırdan aldığı kulübü tesis zengini yapmış, tarihinin en büyük başarılarını kazanmış, borçsuz bir kulüp haline getirmişti. Gelişen futbol endüstrisi içinde böyle bir kulübün talibi, başarısızlık anını bekleyeni elbette çok olacaktı.

HAYSİYETLE GELİP HAYSİYETLE GİTMEK

Nitekim son iki yıl futbol takımının kötü performansı birçoğunun ekmeğine yağ sürdü, tribünlerden yükselen “Ahmet Dursun, Seba gitsin” sloganlarına Süleyman Seba bırakabileceğinin ilk işaretini “Haysiyetimle geldim, haysiyetimle bırakırım” açıklamasıyla yapacaktı. 13 Şubat 2000 günü geldiğinde ise Mali Genel Kurul’da söz sırası bu kez Süleyman Seba’daydı… Konuşmasına şiirle başladı. “İnsanlarla yaşadık, insanı öğrendik, İnsanlarla yaşadık insanlığı öğrendik, İnsanlarla yaşadık, nankörlüğü öğrendik” diyecek ve şiirinin ardından “Göreve geldiğim günkü heyecan ve duygularla başım dik, gönlüm rahat ve huzur içerisinde sizlere veda ediyorum” diyerek, 16 yıllık Beşiktaş kulüp başkanlığını bıraktığını açıklayacaktı… Yapılan seçimlerde ise bayrağı Serdar Bilgili’ye devredecekti…

Kongrede kongre üyeleri oy birliği ile Hakkı Yeten’den sonra Beşiktaş’ın ikinci onursal başkanı olarak Süleyman Seba’yı seçecektir. “Onursal başkan Hakkı Yeten’dir. “Onursal başkanlığı kabul etmem ona saygısızlık olur” dese de dinletemeyecek kerhen kabul etmek zorunda kalacak, bu gün Akaretlerin her karış toprağında varlığını hissedeceğiniz sokaklardan evine dönecektir.