Bekleme. Beklemeden gelir. Gelmese de gücenme. Kendi haline bırak neşeyi ve üzüntüyü. Geçip gitsin bulutlar. Ve kal sen yine kendinle.

Hiç merak etme. Anlıyorum seni, biliyorum seni, seziyorum seni. İçindeki kırgınlıkları, fenalıkları, tedirginlikleri, sitemleri, serzenişleri, tükenmişlikleri, hesaplaşmaları, ödeşmeleri, her şeyini biliyorum. Sakladıkça ifşa oluyor tüm bu gam ve keder. Sinirlendikçe için için gülmenden, güldükçe içinde kopan fırtınalardan da nefret etmiyor değilim hani. Sana acıdıkça, sana kızamıyorum. Ama biliyorum, bildiğime bayılmıyorum, hayret etmiyorum gördüklerime eskisi gibi ve işte bu yüzden saklıyorum seni, hiç istemeden. Tablonu duvarıma her astığımda, içimde bazı tuvaller buruşup yok oluyor. Günler geçiyor, zaman hiç değişmeden. Ne gereği var, dersin, hiç düşünmeden. Ve biliyor musun, sana baktıkça, unutuyorum seni...

Taş taş üstüne. Yürüdüm, durdum. Durdum, geri dönmedim. İşte böyledir bu boşluk. Kendini boşluğa bırak. Önünde yığılmış bunca kitap, hepsine bakarken, bana bakan tek kitabım. Aynada görmek istediğim kişi hep hayallerde kalan. Gerçekmiş gibi geldikçe, ufuktan uzaklaşan. Kim yazdırdı sana bu satırları, kim taşıttı bu taşları, kim aştırdı bu yolları. Kim...