Bağımsız devlet mücadelesi...

İskoçya Milliyetçi Partisi’nden bir kadın milletvekili: “Bağımsızlığı savunmak her zaman yasal oldu. Ama böyle bir demokratik ortam olmasaydı, yeraltına inilirdi İskoçya’da...”

 

EDİNBURGH
Islak, kül rengi bir sabaha uyanmak! Üstelik bir şatoda, İskoçya’da bir yerde...
Gün yeni ağrıyor.
Pencereyi açtım, önüne oturdum. İç bayıltıcı ıhlamur kokularıyla güne başlamak güzel.
Tepeler, ağaçlar sis altında.
Sanki bir tül perde inmiş her tarafa. Koyunlar, yeşilin üstünde beyaz benekler halinde hiç kımıldamadan otlanıyorlar.
Sabah serinliğinde mutlak bir sessizlik, muhteşem, insanı içine çekiyor.
On dokuzuncu yüzyıldan kalma bir banyo... Buralara mahsus duşu olmayan büyük bir küvet... Ve eski mavi yolculuk teknelerindeki gibi pompalı bir tuvalet... Hepsi insanı zaman tüneline sokuyor.
Aşağıdan mis gibi taze kahve kokuları...

Asırlar süren savaş
Erkenden Edinburgh’a doğru yola koyulmak lazım.
Yağmur çiselemeye başladı, kurşuni bir hava. Bu harikulade manzaralar, İskoçya sınırları.
İskoçlarla İngilizler bu coğrafyada asırlar boyu savaşmış. Birbirlerinin köylerini basıp sürülerini kaçırmışlar.
1707’de kapatıldıktan sonra ilk kez 1998’de açılan İskoç parlamentosunda iktidar partisinden bir kadın milletvekilini dinliyoruz:
“Biz İskoçlar yüzyıllar boyunca savaştık İngilizlerle. Özgür ama yoksul bir İskoçya’mız vardı. 1707’de bağımsızlığımız elden gitti. Soylular ve zenginler, İngilizlerle işbirliği yaptı, parlamentolar birleşti. Ama birleşmeye karşı çıkan İskoç halkı o zamanlar Edinburgh’ta ayaklanmıştı.”
Kadın milletvekili, İskoçya Milliyetçi Partisi’nden. Son seçimleri tek başına kazanan Milliyetçi Parti, İskoçya’nın Britanya’dan ayrılmasını ve bağımsız bir devlet olmasını istiyor.
Yani ayrılıkçı bir parti.
Tabii bölücü de diyebilirsiniz.
“Biz İskoçya’nın bağımsızlığını istiyoruz; ama barışçı yollardan, şiddete kesinlikle prim vermeden” diyor.
İskoçya, Kuzey İrlanda’dan farklı, şiddeti yaşamamış geçen yüzyıldan beri.
Ama kadın milletvekili ekliyor:
“Bağımsızlığı savunmak, ama şiddeti dışlayarak, her zaman yasal oldu. Böyle bir demokratik ortam olmasaydı, yeraltına inilirdi.” 
Soruyorum:
“Ne bekliyorsunuz bağımsızlık için? Madem mutlak çoğunluğunuz var İskoç parlamentosunda, ilan edin gitsin.”

Bağımsızlık istemiyorlar
Bağımsızlığa karşı olan ama mevcut özerkliğin derinleştirilmesinden yana olan Liberal Parti’den erkek milletvekili kıs kıs gülüyor.
Cevap yok, devam ediyorum:
“Kamuoyu yoklamalarında durum ne?”
Kadın milletvekili sanki sıkışıyor:
“Yoklamalara güvenmiyorum.”
Liberal milletvekili araya giriyor:
“Bağımsızlık için referandum, iki yıl sonra... İktidar partisi böyle istedi. Ancak yoklamalar iyi gitmiyor. Halkın ancak yüzde 20’si bağımsızlıktan yana... Büyük çoğunluk özellikle ekonomik nedenlerden dolayı Britanya’dan ayrılmaktan yana değil. Liberaller olarak biz de ayrılmaktan yana değiliz. Daha çok yetki devri istiyoruz.”
Kadın milletvekili şunları söylüyor:
“İngilizler seçim sistemini öyle düzenlemişlerdi ki, bağımsızlıktan yana olan bizim milliyetçi partimizin hep muhalefete mahkûm kalacağını sandılar. Ama öyle olmadı. Referanduma daha çok var, değişir her şey...”
Kısacası:
Halk İskoçya’nın ‘özerkliği’nden yana. Bugün için bağımsızlık istemiyor.

Özerklik nasıl işliyor
İskoçya, Britanya’nın bir parçası olarak 300 yıllık bir aradan sonra kendi parlamentosuna 2000’lerin başında yeniden kavuşmuş.
Bu özerklik süreci, İşçi Partisi iktidarları döneminde başlatılmış. 1969’da Harold Wilson hükümetinin kurduğu bir komisyonun raporu şöyle çıkıyor:
“İskoçya’da ayrılıkçı milliyetçilik güçleniyor, özerklik verelim, bazı merkezi yetkileri devredelim.”
İşçi Partisi iktidarı döneminde, özellikle Tony Blair’in başbakanlığında, 1997 sonrası İskoçya’ya yetki devri hızlandırılıyor.
Bugün dış politika, savunma, vergi ve sosyal güvenlik işleri yine merkeze, Londra’ya ait. Genel bütçe Londra’da belirleniyor, İskoçya parlamentosuna gönderiliyor. İskoçya harcamayı kendi istediği biçimde yapıyor, ama son onay mercii yine Britanya parlamentosu, yani merkez...
Adalet, sağlık, eğitim, çevre, yerel yönetimlerde İskoçya kendi kendini yönetiyor.
Bu arada özerklik, yani yetki devri bir süreç niteliğini koruyor. Londra’yla Edinburgh arasında daha hangi alanlarda yetki devredilebileceğine dair görüşme ve pazarlıklar devam ediyor.
İktidardaki İskoçya Milliyetçi Partisi’nin kadın milletvekili, sözü bir ara Kuzey İrlanda’ya getiriyor. Britanya’dan ayrılarak serbest İrlanda’yla birleşmeyi savunuyor.
Kuzey İrlanda’da da, Britanya’ya bağlı olarak bir ‘özerklik’ düzeni işliyor. İskoçya ve Galler’e benzeyen bir sistem. Model olarak farklılıklar içeriyor.

Pazarlık mekanizması
Dış politika, savunma, bütçe, vergi konuları, ulusal güvenlik, sosyal güvenlik merkezin, Londra’nın yetki alanında. Yargı düzeni Britanya yasaları çerçevesinde işliyor.
Sağlık, eğitim, yerel yönetimler, konut, polis (ulusal güvenlik dışında) adalet işleri Kuzey İrlanda’nın yetki alanında. Örneğin polis olayı çok    netameli bir alan Kuzey İrlanda’da, çünkü iki taraf birbirine güvenmiyor.
Eğitim sistemi ve dile gelince...
Kuzey İrlanda’da iki sistem var. Biri tam İngilizce, diğeri genellikle İngilizce, az İrlandaca...
Kuzey İrlanda parlamentosunda İngilizce konuşulmakla birlikte, isteyen milletvekilleri İrlanda dilini kullanabiliyor.
Ve İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’deki değişik modellerin iç işleyişlerinde farklı düzenleme ve mekanizmalar var. İskoçya’daki gibi Kuzey İrlanda’da da yetki devri bir süreç, sürekli geliştirilmek istenen, bunun için de sürekli pazarlık mekanizmaları olan bir süreç...
İskoçyalı kadın parlamenter, sözü Kuzey İrlanda’ya getirerek ekliyor:
“Bize göre işleri daha zor. Çünkü kan dökülmüşse, nesiller alır kanın temizlenmesi...”
Son yazı yarın Edinburgh’tan...