Adalet arıyoruz!

Kan damlamayan toprağı kalmayan coğrafyamızda Adalet arıyoruz.

Acaba “hiç olmuş muydu ?” sorusunu sorduracak kadar yaşadık adaletsizliği, yıllarca!

Uğur Kaymaz’ı hatırlamayan yoktur sanırım. 21 Kasım 2004 tarihinde, Mardin'in Kızıltepe ilçesinde, babası Ahmet Kaymaz'la birlikte evlerinin önünde polisler tarafından açılan yaylım ateşiyle katledilmişti Uğur Kaymaz!

12 yaşındaydı. Vücudunda 13 mermi deliği tespit edildi! Olayın sorumlusu olan polisler, Yüksek Yargı kararı sonucu beraat ettiler!

O zaman da “Adalet” yoktu!

28 Haziran 2013 günü kalekol protestosu sırasında 19 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın vurularak öldürüldü. Olaya ilişkin soruşturma tamamlandı. İddianamede şüpheli er 23 yaşındaki Adem Çiftçi hakkında ’Haksız tahrik altında olası kastla adam öldürme’ suçundan 18 yıla kadar hapis cezası istendi.

Yapılan yargılama sırasında hâkimin, tanıklara “Madem sen Medeni Yıldırım’ın yanındaydın, o vurulduğunda sen neden vurulmadın?” sorusu dikkat çekmişti!

Sanık tanık oldu, beraat etti!

O zaman da “Adalet” yoktu!

Şırnak’ın Uludere (Qıleban) ilçesinin Ortasu (Roboski) köyünde, Türkiye-İran sınırında kaçakçılık yaparak geçimlerini sağlayan 34 köylünün (19’u çocuktu) 28 Aralık 2011 gecesi Türk Savaş Uçakları tarafından bombalanarak öldürülmesi sırasında da “Adalet” yoktu, sonrasında da hiç olmadı, görülmedi, duyulmadı!

Sabahattin Ali, ajan olduğu iddia edilen Ali Ertekin tarafından 1948 tarihinde öldürüldüğünde, cinayeti anlatmasına rağmen “Adalet” işleyebildi mi?

O zamanlar “Adalet” var mıydı?

Olsaydı, katile 4 yıl ceza verilip ardından da af çıkarılır mıydı?

Olsaydı, katledilen, katledildiği belgelenen Sabahattin Ali’nin en azından bir mezarı olamaz mıydı? Ölmüş bedeni bile yok edildi. Olamadı çünkü “Adalet” yoktu!

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında, Madımak Oteli'nin yakılması ve çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının katledilmesi sonrası “Adalet’i” gören oldu mu?

Madımak davasında, mahkemenin iki sanık hakkında yeniden iade talebinde bulunulması isteğinin, Adalet Bakanlığı’na bağlı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nce reddedildiğini ve Bakanlığa bağlı bu birimin idari birim yetkisini aşarak “Zaman aşımını değerlendirin, bu kişiler hakkında davayı düşürün” uyarısında bulunduğunu bilmiyor musunuz?

Adalet Bakanlığının içinde bile “Adalet” yoksa nerede arayacak, nerede bulacaksınız?

Van'ın Özalp ilçesinde, 33 kişinin sınır ticareti iddiası ve 3. Ordu komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın emriyle yargısız olarak kurşuna dizilmesi ve 32'sinin ölümü, birinin kaçması ile sonuçlanan, Ahmed Arif’e 33 Kurşun şiirini yazdıran Geliyê Sapo katliamında ve sonrasında “Adalet’i” gören oldu mu?

Eğer “Adalet” olsaydı, Mustafa Muğlalı’nın ismi Nizamiyeye verilerek ödüllendirilemezdi!

Neredeyse devlet tarafından yapıldığı kabul edilen Dersim Katliamı için “Adalet” işletilebildi mi? On binlerce insanın katledildiği, mermiye acındığı için süngü veya sopa kullanıldığı, mağaralara doldurularak yakıldığı Dersimliler için ne yapıldı?

Bu katliamı yapanlar, yaptıranlar için bir girişimde bulunuldu da benim mi haberim yok?

Bu konuda çalışan bir “Adalet” gördünüz mü?

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir televizyon sohbetinde, bizlere “Adalet dersi vermiş, ellerinde canlı bombacı listesi olduğunu belirterek “ancak burası hukuk devleti, eylem yapmadan tutuklayamayız” demiş! “hukukun üstünlüğünü” işaret etmiş ancak “Adalet’ten” bahsetmemiş, olmadığını ispatlamıştı.

Yüzlerce sayfayı dolduracak kadar katliam yaşandı bu topraklarda. Nereyi kazsan kemik fışkıracak sanki!

Topraklar kana doydu da insanlar doyamadı.

Kuruluşunun hemen öncesinde, içerisinden çıktığı Osmanlı’nın gerçekleştirdiği 2 büyük katliam ve soykırımı (Rum ve Ermeni katliam/soykırımları) yaşamış devletin, katliamsız yaşama olasılığını düşünmektir “Adalet’i” aramak.

Adalet’in” var olduğunu sanmak Koçgiri’yi unutmaktır!

Maraş’ı, Çorum’u unutmaktır.

“Asmayıp da besleyecek miyiz?” diyerek, tüm deliller suçsuz olduğunu göstermesine ve yaşının 18’den küçük olmasına rağmen, emir komuta zinciri içerisinde asılarak katledilen Erdal Eren’i unutmaktır.

Havan mermisiyle parçalanan ve sorumluları asla ortaya çıkarılmayan 12 yaşındaki Ceylan Önkol’u unutmaktır.

Cizre’nin duman tüten, yanık et kokan bodrumlarını unutmaktır.

Son güne kadar taviz vermeyen Mehmet Tunç’u unutmaktır.

Sur’un yıkılan ve yok edilen tarihini unutmaktır.

Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yargılanmadan, maddi delil olmadan, sadece Milli İstihbarat (MİT) raporlarıyla işlerinden atılıp tüm özlük hakları iptal edilerek açlığa ve ölüme mahkûm edilen yüz elli bine yakın insanı ve onların yakınlarını unutmaktır.

Herhangi bir yargı işlemi görmeden, KHK ile işlerinden olan, işlerine geri dönebilmek için günlerce eylem yapıp defalarca tutuklanan, ardından açlık grevine başlayan, desteğin ve ilginin artması sonucu bahane üretilerek tutuklanan Nuriye ve Semih’i unutmaktır.

Bir milletvekili, her vatandaş gibi haksızlığa uğrayıp tutuklanınca “Adalet’in” olmadığını anlayan’ CHP’nin yapmış olduğu “Adalet” yürüyüşünün elbette yararı olacaktır.

Ancak unutmayalım ki başından beri kendisi adına saraylar yapılan “Adalet”, bu topraklara hiç uğramadı!

Gecekonduları ziyaret etmedi, yoksulların hatırını sormadı, devleti eleştirenlerin, işçinin, köylünün yanında olmadı.

Eğer bugün “Adalet’i” arıyorsak, olmadığındandır.

Onu oluşturacak, koruyup kollayacak ve düzgün bir şekilde hayata geçmesini sağlayacak olanlar ise, ona, bugün en çok ihtiyaç duyanlardır.

Bu görev veya ihtiyaç değil, zorunluluktur…