Ağla Sevgili Memleket Derken Haykırmak İstediğim Ses: Sebep Olan Tüm Sorumlular İstifa Edin.
 
Antep doğduğum şehir. İlk sosyalist gençlik yıllarım, TİP yıllarım, Dev-Genç, Sendikacılık yıllarım orada geçti. Antep 1980’lere kadar haksızlığa isyanın şehriydi. 1957’de Menderes diktatörlüğü Antep’te seçimleri sandık kaçırarak lehine çevirdiğinde Antep halkı isyan etti. Sokağa çıkma yasağı ile atlı askerlerle haklı isyan bastırıldı. 7 yaşında izledim. Yakın akrabam isyan liderliğinden Kayseri cezaevine gönderildi.
 
1960’lı yıllar sol muhalefetin şahlandığı bir şehirdi Antep. 1965 seçimlerinde TİP 5 binin üzerinde oy almıştı. O yıllar için önemli bir rakamdı. 1967-1968 yıllarında polis işkencesine karşı şehir yine ayaklanmıştı.
 
Antep aynı zamanda geçmiş yıllarda geleneksel olarak felsefi tartışmaların, yerel filozofların üretildiği bir şehirdi. O yıllarda Antep halkının her türlü sanatla da arası iyiydi. Klasik Türk Sanat müziğinin yerli bestekârlarının yetiştiği şehirdi.
 
Aynı zamanda inanç özgürlüğünün iyi algılandığı ateizmin de çok güçlü olduğu bir şehirdi. 1970’li yıllarda sosyalist muhalefetin kalesi denilince Antep akla gelirdi. Bu açıdan Malatya da Antep’le yarışırdı.
 
1970 Dev-Genç’li yıllarımızda Antep aynı zamanda ütopik sosyalist Şahin beyin mezarına 30 km’lik uzun yürüyüşün de yapıldığı bir şehirdi. Yine 1970-71 Dev-Genç yıllarında Ulaş Bardakçı’nın, Yusuf Aslan’ın Antep’in fıstık, üzüm üreten köylerinde sosyalist propaganda yaptığı, Commer’in arabasının niçin yakıldığının kitlelere anlatıldığı şehirdi. 1968-69’larda Barak köylerinde orta köylü öncülüğünde yoksul köylülerin ağalara karşı toprak işgallerinin yapıldığı bir şehirdi. 1974-75’lerde işsizlik ve pahalılıkla mücadele mitinginde en az 30-40 bin kişiye hitap ettiğim şehirdi.
 
70’li yılların ikinci yarısında bugünkü meclis başkanının mensubu olduğu radikal dincilerin, Nurcuların, faşistlerin siyasi suikastlarla sosyalistleri katlettiği, her gün bir sosyalist cenazesi kaldırdığımız ama yine de yılmayan şehirdi.
 
12 Eylül faşizmi esas olarak tüm coğrafyayı hedeflerken ağırlıklı olarak Kürt illerini ve Antep gibi sol muhalefetin güçlü olduğu şehirleri hedef aldı. Dönemin sıkıyönetim komutanı faşist tuğgeneralin emirleriyle tüm muhalifler korkunç işkencelerden geçirildi. Bu faşist komutan insanları kedi ile çuvala koydurarak işkenceler yaptırdı. CHP’li belediye başkanını da işkenceden geçirdi.
 
1980 faşist darbesi; Antep’te radikal dincilerin, mezheplerin, cemaatlerin devlet destekli güçlendiği yıllar oldu. Ne yazık ki 12 Eylül faşizminin yarattığı toplum psikolojisi ortamında 1980’ler ve 1990’larda, 1970’lerin solcularının önemli bir bölümü de yılgınlık içinde CHP’nin kuyruğuna takıldılar.
 
AKP’li yıllar ise Erdoğan’ın politikaları sayesinde kökten dinci çetelerin at oynattığı bir şehir haline geldi. Uzun süredir adeta IŞİD’ın karargahı gibi.
 
Son katliamdan kim sorumlu, kimler suçlu?
 
Davutoğlu Başbakanlığı döneminde öfkeli gençler diye IŞİD’lileri teşvik edip, şımartmadı mı?
 
Erdoğan; hala coğrafyalarının özgürlüğü için mücadele veren PYD, YPG/YPJ ile IŞİD’i aynı kefeye koyan açıklamalar yapmıyor mu?
 
Dillerinin ucuyla kerhen IŞİD’i eleştiriyor gibi yapmıyorlar mı? Biliyoruz ki aslında yürekleri IŞİD için çarpıyor. Çünkü aynı zihniyet kültürü ile yetişmişlerdir.
 
Geleneksel, militarist, Kemalist askeri bürokratlarla, FETÖ’cülerin birlikte düzenledikleri darbe teşebbüsünü; darbe rejimi hukukunu oturtmak için ‘Allah’ın lütfu’ olarak görmediler mi?
 
Bugün yapılanların, OHAL uygulamalarının; darbecilerin yapmak istediklerinden hiçbir farklı yanı yok. İşkence yapılıyor. Karakollar 1990’lardaki gibi işkencehane oldu. Evler, mahalleler kuşatılarak özel harekatçılarla basılıyor. Her türlü darbeye karşı olan aydınlar, yazarlar gözaltına alınıyor. Her türlü ifade ve toplanma özgürlüğü yasaklanıyor. Coğrafya kocaman korku ve tedirginlik çemberine dönüştü. Barolar utanç verici bir sessizlik içinde. 30 günlük gözaltı süreleriyle, 5 günlük avukat görüş yasağı ile savunma hakkı engelleniyor.
 
Anayasa’nın ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Ulusalüstü hukukun zorunlu gördüğü yükümlülük, ölçülülük çiğneniyor. Olağanüstü hal kararnameleriyle ileriye dönük yasal değişiklikler yapılamayacağı halde meclis denetiminden de kaçırılarak olağanüstü hal ile ilgisi olmayan düzenlemeler yapılıyor. Mevcut burjuva hukukunda Ohal’in zorunlu hallerde görevi güya Ohal’e neden olan faktörleri ortadan kaldırmaktır. Oysa yapılan adeta darbe teşebbüsünü bahane ederek hak ve özgürlüklere karşı sivil bir darbedir. 1990 Ohallerinden de  daha saldırganı yaşanıyor. TBB ve metropol baro yönetimleri utanç verici bir sessizlik hatta bu totaliter uygulamalara ortak konumda Carl Shimit kararnameleriyle kalıcı Nazi rejimi ihdas ediliyor.
 
Hukukta devletin cinayeti kabul edilen idamı getirmek için en tepeden kitleler tahrik ediliyor. AKP iktidarı döneminde kadın cinayetleri, çocuk tecavüz ve istismarları hat safhaya çıktı. Bu konuda kamuoyu bilgilenmesin diye yayın yasakları ilan ediliyor.
 
ADETA DALGA GEÇİYORLAR
 
FETÖ’cülerle yıllardır sürdürülen balayı rejimi için eski ve yeni en tepeden tüm AKP yetkilileri Allah’tan bağış dileyerek itirafta bulunuyorlar. Adeta halklarla, yönetilenlerle dalga geçiyorlar.
 
İçişleri bakanı 81 ilin 74’ünün emniyet müdürleri FETÖ’cü çeteye mensupmuş derken; aslında devr-i iktidarlarında illegal bir devlet, hukuk dışı bir devlet oluştuğunu itiraf etmiş oluyor.
 
FETÖ’cüleri; emekçiler, solcular, Aleviler, Kürtler mi besledi, güçlendirdi? Darbe teşebbüsünde emekçiler, solcular, Aleviler, Kürtler mi bulundu? Ergenekon ve Balyoz davalarında sanık olanlarla Kürtlere karşı ittifak yaparken; son darbe teşebbüsünde FETÖ’cülerle birlikte yine geleneksel, militarist, Kürt düşmanı asker bürokratların da olduğu gerçeğini; ittifaklarının bozulmaması için kitlelerden saklıyorlar.
 
AĞLA DOĞDUĞUM ŞEHİR
 
İlk gençlik yıllarımda Alan Peton’un “Ağla Sevgili Memleket” kitabını okuduğumda gözlerimden yaş gelmişti. Şimdi Ağla Doğduğum Şehir diyorum. Buna neden mevcut AKP iktidarı. IŞİD’in, benzeri kökten dincilerin güçlenmesinin tek nedeni faşist Türk-İslam sentezinin politikalarını, yeni Osmanlıcılığı düstur edinen AKP iktidarı. Kuşkusuz 12 Eylül döneminin payını da unutmamak gerek.
 
Mevcut AKP iktidarının ülkeyi yönetemediği açık.  Bu politikalar maalesef iradi ya da gayri iradi de olsa dürüst olan hiç kimsenin istemeyeceği iç savaşa sürükler. Oysa insanlarımızın ve halklarımızın özlemi ve hakkı; hak eşitliği temelinde, özgürlükler içinde barışçıl bir yaşamdır. Politikada “istifa” diye bir kurum vardır. Gelinen nokta gerçekten vahim. CHP, AKP’nin tek şeflik politikalarının havanında muhalefet adına su dövüyor. MHP zaten yapısı gereği, ırkçı-faşist dalgalarda boğulurcasına yüzüyor. Tek muhalefet HDP. Üç bileşenli şeflik partisi tarafından HDP de boğulmak isteniyor.
 
Ohal derhal kaldırılmalıdır. IŞİD katillerine göz yumanlar, destek verenler, düne kadar eleştirmekten kaçanlar görevlerinden alınarak yargı önüne çıkarılmalı. Barolar; insan haklarını evrensel insan hakları hukukunun vazgeçilmez ilkelerini hatırlayarak utanç verici pozisyonlarını terk etmeli, özgürlüklerden yana tavır koymalı. Sendikalar, insan hakları kurumları daha cesurca haksızlıkların, ihlallerin üstüne gitmeli.
 
İnanıyorum ki Antep halkları geleneksel haksızlığa karşı çıkma kültürünü ve çığlığını hatırlayarak tekrar diriltecek, zulüm nereden gelirse gelsin karşı çıkacak ve IŞİD politikalarına teslim olmayacaktır.
 
Çok acılıyız. Ağla Doğduğum Şehir derken coğrafyayı bu hale getiren yetkililer, coğrafyayı insan hakları hukukun temel kurallarına göre yönetemeyen, yönetmek de istemeyen en tepedekinden en alttakilere kadar sorumlu olanlar yargı önüne çıkartılmalıdır.