Bazılarımızın bu yaptığım değerlendirme için mutlu olmayacağını ve bir nebze de olsa tepki duyabileceğini biliyorum. Bazılarının ise göbek atacağını ve kutlamalar yapacağını da.

Bazı bileşenlerin ise ellerinden geleni yaptığı halde bu dönüşümü gördükleri ve çok üzüldüklerini de biliyorum.

Antalya, Gezi Parkı direnişine ilk günlerinden itibaren ses veren direniş bölgelerinden biri oldu. Başından itibaren şoven ve ırkçı çevreler de bu direniş odağının çeşitli nedenlerle içinde yer aldı.

Antalya’nın genel yapısından ötürü Kürt halkı ve gençliği temkinli davrandı. Direnişin belli bölümünden sonra kendini ifade etti. Özellikle Çallı mahallesinde olan sokak çatışmalarında bu yüzden yerini almadı.

KÜRTLER ÇAPULKENT’TE

Direnişin bir döneminden sonra Kürtler Çapulkent’te yerini aldı. Kürt halkı ve gençliği direniş alanına girdikten sonra çeşitli vesilelerle birçok ırkçı-şoven provokasyonlar gerçekleşti.

Kürt halkı ve gençleri bu tür provokasyon taktiklerini Türkiye kesiminde birçok kez yaşadığından, tecrübesine bağlı olarak bertaraf etmesini bildi.

Ancak Kürt gençlerinin ve bir takım dostlarının çadır çadır gezip bu provokasyonu önlemek istemesi maalesef şoven ve ırkçı provokasyonları bitirecek düzeye ulaşamadı. Devrimci veya anarşist kültür bu çevrelerden uzak bir olgu olduğu için, bu provokasyon önlenemezken, direniş ırkçı-şoven bir histeri festivaline dönüştü.

Tüm alanın bir çiçek bahçesi olması gerekirken, turancılar-şovenistler ellele bir faşizm histerisinde herkesi tek dil, tek devlet, tek bayrak şiarında toplanmaya birleşmeye çağırdılar. Dövizler, pankartlar ve sahipleri kendinden olmayanı her köşede lanetlenmeye koyuldular. Her bahanede ırkçılık ve şovenizm kendisini marşa dönüştürdü.

YARIM YOLDAŞLIK YOLDA BIRAKTI

Yerine getirilemeyen eksik enternasyonalizm kendisini maalesef Antalya’da da gösterdi. Birçok şey söylendi. Özellikle enternasyonalist ileri adım atma yerine, herkesin dilinde pelesenk olan “aman ha şöyle söylemeyin, aman bu renkleri asmayın, aman ha halayı şöyle çekin”li devam eden hayıflanmalar ve söylenmeler Türkiye kesiminde mücadele veren arkadaşların savunma mekanizması haline gelirken, faşistlerin ve şovenistlerin provokasyonunun arasına girme ve Kürt halkını savunma nerede ise yok denecek kadar azdı.

Bu bir olanaktı, Türkiye halkının kendisine yabancılaşmasını aşmada. Fakat bu olanağı biz doğru şekilde değerlendiremediğimiz için, şovenizm ve ırkçılık bir kere daha bu direnişe gölge düşürmeyi başardı. Bu direniş bölgesinde halkların kardeşliğine doğru atılacak adımın da önüne geçilmiş oldu.

Faşistlerin bu eyleme temel katılma nedenleri kesinlikle yukarıda söylediğimiz gibidir. Halkların kardeşliğini nasıl baltalarım ve nasıl bir daha buradaki direnişi burjuvazinin kontrolüne sokarım. Başkaca da dertleri yoktur. Aslında varlık nedenleri de budur.

Ulusalcı şovenistler ise kaybettikleri egemenliklerini, iktidarlarını geri almada burayı bir basamak olarak kullanmak istemektedir.

Biz ise doğamıza, kardeşliğimize ve geleceğimize sahip çıkmak için alanlarda bulunmaktayız.

Üzülerek söylemek gerekiyor ki Antalya faşizme ve zorbalığa teslim olmuştur. Burada direniş maalesef önlenemeyen bir faşist şölene dönüştürülmüştür.

Biz faşizme- şovenizme ve kapitalizme karşı direnenler daha son sözümüzü söylemedik.

Biz bu coğrafyanın, üzerinde yaşayan tüm eşit halkları olarak, ne kardeşliğimizi ne doğamızı bir avuç para babası ve onun temsilcilerine bırakmadık bırakmayız. Bu süreçten dersler mutlaka çıkarılacak, tekrar halklar biraraya gelecek ve yeniden yeniden deneyerek faşizm ve kapitalizmin etki alanını bu coğrafyadan kaldıracağız.

Kürt arkadaşlarımız, dostlarımız, yoldaşlarımız aldıkları karar ile gelişebilecek bir provokasyonun önünü kesmek için Antalya’da festival alanını terk etmişlerdir.

Antalya’da yaşayan tüm çevreler bu süreç üzerine umarım sağlıklı bir değerlendirme yaparlar ve eksik durumlarını düzeltebilirler…