16 Nisan’da yapılması planlanan, 18 maddelik Anayasa değişikliği paketi hakkında yapılacak referandum oylamasına az kaldı.

Neredeyse Meclisi işlevsiz kılan ve Cumhurbaşkanına devlet yetkilerinin tamamını veren bu anayasa değişikliği içerisinde, Cumhurbaşkanının Meclisi fesih etme yetkisinin bulunması değişik tartışmalara neden olduysa da çok fazla gürültü çıkaramadı!

Değişiklik önergesinin 11. Maddesi içinde bulunan, Anayasanın 116. Maddesini değiştirecek olan tasarı şöyle biçimlendirilmiş.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.

Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır."

Yukarıdaki biçimiyle değiştirilmesi düşünülen Anayasanın 116. Maddesi içerisine “Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde” ifadesiyle yerleştirilen fesih yetkisinin “sadece seçimlerin yenilenmesidir” diyerek savunulması, sadece kelime oyunudur.

Mevcut Anayasada bu yetki; “Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırk beş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.” Şeklindedir.

Değişiklikte ise, herhangi bir mazerete gerek duymaksızın bu yetkiye sahip olduğu için, bu yetki seçimlerin yenilenmesi değil fesih yetkisidir.

Bu yetkiyle, sayısal durumu veya düşünsel yapısını beğenmediği, kendisine muhalefet eden milletvekillerinin çoğunluğa sahip olan bir meclisi, hiçbir açıklamaya gerek duymaksızın, seçimlere giderek değiştirebilme yetkisine sahip olacaktır ki bunun tek açıklaması “fesih” tir.

Bu yetkiye “fesih değil, seçimleri yenilemedir” diyerek ortamı yumuşatmanın, görüntüyü karartmanın sonucu değiştirmeyeceği de açıktır.

Cumhurbaşkanı, 4 Ağustos 2015 tarihinde Rize’de yaptığı konuşmasında; ''Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanı elbette yetkiler çerçevesinde, ama doğrudan millete karşı sorumlu olarak görevini yürütmek durumundadır, ister kabul edilsin ister edilmesin. Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişilmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir" diye konuşmuştu. (1)

Başbakan, bakan ve milletvekili düzeyinde de benzer ifadeler kullanılmış, “fiili olarak başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu vurgulanarak bunun Anayasal hazırlığının yapılması gerektiği” açıklanmıştı!

Eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın, “Anayasa bir kere delmekle bir şey olmaz” ifadesi sonrasında yaşanan en büyük Anayasa ihlalleri son dönemlerde yaşandı.

Tarafsız olacağına dair söz verdiği halde tarafsız olmayarak, yüksek yargının başkanlarıyla gezilere katılarak (2), yüksek yargının kararlarını “tanımadığını ve katılmadığını” ifade ederek, 7 Haziran seçimleri sonrası muhalefete hükümet kurma yetkisi vermeyerek, benzer birçok şekilde Anayasa defalarca delindi, ihlal edildi!

Mevcut Anayasa ihlal edilebiliyor ve sorun yaşanmıyorsa, yeni Anayasaya neden ihtiyaç duyuluyor?

Anayasaya uyulmadan yürütme organı çalışabiliyor, tüm kararlar Cumhurbaşkanı tarafından veriliyor, yürütme içerisindeki Başbakan ve bakanlar da buna uyuyorsa, yeni Anayasaya gerek var mı?

İstenilen Anayasa değişikliği, mevcut Anayasanın yönetim biçimine uygun olmaması sonucu yapılanların yasal hale getirilmesi nedeniyle değil, uluslar arası hukuka uygun hale gelebilmek içindir!

Ülke içerisinde Anayasa ihlalleri bir şekilde absorbe edilebiliyor. Güçlü bir muhalefet olmadığı için bu tür ihlaller sorun yaratmıyor. Halkında böyle bir kaygısı yok!

Ancak, uluslararası hukuk karşısında, özellikle de devletlerarası ilişkilerde yasadışı davranamazsınız! Kendi yasalarına uymayan bir iktidarın, uluslar arası yasalara da uymayacağı/uymayabileceği kuşkusu, devletlerarası ilişkilerde sorun olabiliyor.

Bu ilişkiler, içerisindeki çıkar çatışmalarında, bu tür hukuksuzlukların kullanabilmesi, Uluslar arası Ceza Mahkemesinin işletilme ihtimali, hukuksuzluğun hukukunu yaratmayı zorunlu hale getiriyor.

Yeni Anayasa, uluslararası ilişkiler içerisinde hukukun tesis edilebilmesi ve sorun yaşanmaması anlamında rahat olabilmek için isteniyor!

Amerika’da tutuklu yargılanan Reza Zarrab nedeniyle önceki gün Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın tutuklanması, basit bir durum değildir.

17 – 25 Aralık operasyonlarında, para aklama konusunda adı sıklıkla geçen Halk Bankasının genel müdür yardımcısının tutuklanması, Türkiye’ye ve iktidara bir tehdittir.

Uluslararası hukuka uygun olmayan, ABD’nin ulusal çıkarlarına ters ilişkiler ağına girdiği söylenen Türkiye için uzun zamandır dünya genelinde iyi şeyler söylenmiyor!

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği, “Türkiye'nin güneydoğusunda Temmuz 2015- Aralık 2016'da döneminde düzenlenen operasyonlarda 800'ü güvenlik görevlisi 2 bin kişinin hayatını kaybettiğini ve bölgede ciddi insan hakları ihlallerinin yapıldığını” açıkladı. (3)

Avrupa Birliği, Türkiye’ye yapılan yardımları kesme kararını aldı!

Anayasa referandumunda “hayır” diyecekler terörist, FETÖ’cü, vatan haini ilan ediliyor, bu anlamda çalışma yürütenler engelleniyor veya tutuklanıyor.

İnsanlar düşmanlaştı!

İyi şeyler olmuyor, ne ülke içerisinde, ne de ülke dışında…

Zorlu bir dönemeç noktasındayız.

Hukuksuzluğun hukukunun yapılmasına karşı olmak en doğal hakkımız.

_________________________

1.http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150814_erdogan_sistem

2.http://bianet.org/bianet/siyaset/175097-cay-bahcesi-ve-yargitay-ve-danistay-da-yeniden-yapilandirma

3.https://bianet.org/bianet/insan-haklari/184387-nusaybin-sur-ve-cizre-deki-yikim-bm-raporunda