Aydın Kuşadalı biri olarak kendi kişisel tarihimden yola çıkarak "anadil" tartışmalarına ben de katılmak istiyorum...

RODOS’TAN KUŞADASI’NA

Babam, 1940 yılında Rodos’ta doğmuş. O zamanlar Rodos’un da içinde olduğu 12 Adalar’da İtalyan egemenliği varmış. II. Dünya Savaşı’nda bir süre Alman birlikleri denetimi ele geçirmiş. 1947'deki Paris Antlaşması’yla ise Adalar resmen Yunanistan yönetimine geçmiş.

O yıl, yani 1947’de 7 yaşında olan babam ilkokula başlamış. Ancak anadili Türkçe’den başka dil bilmediği, tek kelime Yunanca konuşamadığı için öğretmeni tarafından azarlanmış.

Dedem (Mehmet Kaptan) bunu duyunca çok sinirlenmiş, öyle öfkelenmiş ki babaannem, babam ve halamı bir tekneye atıp kaçak olarak önce Marmaris’e gelmiş, sonra Kuşadası’na yerleşmiş.

Anadilin insanlar için önemini babamın Rodos’tan Kuşadası’na geliş hikayelerini her seferinde “Ha, ya!” diye vurgulaya vurgulaya anlatmasıyla kavradım sanırım.

“HAYNAP”

Anneannem ise, Rus Çarlığı’nın Kafkas halklarına uyguladığı soykırım ve sürgün ardından Osmanlı topraklarına serpiştirilen Çerkeslerin Şapsığ topluluğundan bir ailenin çocuğuydu. Ataları, önce Suriye’ye gönderilmiş, daha sonra Söke ve Davutlar’daki akrabalarının yanına yerleşmiş.

Davutlar’daki evlerinde anneannem ve annesi (Hediye Ninem) yan yana kaldıklarında çok güzel Çerkesce konuşurlardı. Anadillerinde konuşmak onları çok mutlu ederdi. İçinde bol miktarda sessiz harfin cirit attığı Çerkesce konuşmalarını merakla dinler ama hiçbir şey anlamazdık.

Anneannem ve Hediye Ninem Çerkesce konuşurlarken başkalaşır, mimikleri daha belirgin olur, adeta kendilerinden geçerlerdi. Konuşmalarının çocukları ve torunları tarafından anlaşılmamasından ayrı bir keyf alır, “Ne konuşuyorsunuz?” sorularını gülerek geçiştirirlerdi.

Onlardan bana da Çerkesce öğretmelerini ister, ezberlediğim 5-6 kelimeyi anneannem ve Hediye Ninem'e söyleyerek ikisini de sevindirirdim. Onlardan öğrendiğim ve aklımda kalan en önemli kelime ise “Haynap”tı.

Zaten Türkiye’de Çerkeslerin büyük bölümü asimile olmuş ve dillerini unutmuş olsalar da hemen hemen hepsi bu kelimeyi bilir. Farklı Çerkes lehçelerinde ufak değişikliklerle kullanılan "Haynap" Türkçe'de “ayıp” demektir.

Gelenek, görenek ve saygı konusunda oldukça sıkı olan Çerkesler sürekli birbirlerini “Haynap” diye uyardıkları için bu kelimeyi unutmaları imkansızdır.

Büyüklerden biri “Haynap” diye seslendiğinde ortalık sessizleşir, herkes donar, o lafı yiyenin başından kaynar sular dökülür, rengi atar.

“Günah” ya da “Yasak” gibi dışsal bir sınır ve zorlama çizmez size “Haynap”, vicdanınıza, bilincinize, utanma duygunuza hitap eder. O nedenle de çok kuvvetlidir etkisi.

Çerkes gelenek ve göreneklerinin yazısız kuralları olan "Xabze"nin en önemli parçalarından biri bu "ayıplanma korkusu"dur.

“DAHA BÜYÜK HAYNAP”

İşte, hem anne tarafından, hem baba tarafından anadilin önemini yaşayarak bilen biri olarak ben de diyorum ki; Anadilde eğitime engel olmak ‘haynap’tır!

Anadilde eğitimi seçmeli birkaç derse indirgemek, ya da özel okullara, kurslara havale etmek ise "daha büyük haynap"tır!

Ama tabii "ayıplanma korkusu" olana...