SPEKÜLATİF SOSYOLOJİNİN ÇÖKÜŞÜ

Hiç bir olgusal temele dayanmayan, spekülatif sosyolojik kabuller üzerine kurulu, AKP analizleri, Kürt sorununun geldiği yer bağlamında, tam anlamı ile duvara toslamış durumda. Bu analizlerin bize vadettiği cennetin çok uzağındayız. Zira AKP-Cemaat koalisyonunun Kürt sorununda geldiği nokta özel harekât timleriyle desteklenen bir savaş çığırtkanlığından başka bir şey değil. Koalisyonun medyası tek çözümün operasyon ve savaş olduğunu yazıp duruyor. Hatta Başbakan, artık Kürt sorununun olmadığını, sadece terör sorunu olduğunu iddia edip, tehditler savuruyor, hatta bu tehditlerden - başbakanın ifadesiyle - “terör ile arasına mesafe koyamayanlar” da nasibini alıyor. Adeta Çiller-Ağar dönemindeyiz. İnsan sormadan edemiyor, varacağınız yer MHP veya Çiller politikaları ise hangi yüzle açılımdan söz edebiliyordunuz? Oysa kısa süre önce, AKP-Cemaat koalisyonunun Türk-İslam sentezcisi olduğunu, bu milliyetçilikle hesaplaşmadan açılımı beceremeyeceğini söyleyenler arkaik olmakla, AKP sosyolojisini anlayamamakla, muhafazakâr kesime karşı önyargılı olmakla suçlanıyordu. Bu spekülatif sosyolojiye dayanarak, AKP ile uzlaşmaya yanaşmayan solcular, Kürtler, Aleviler, AKP'ye eleştirel bakan herkes anti-demokrat ilan ediliyordu.

Öyle ya, bu spekülatif sosyolojinin kabullerine göre AKP, Kürt hareketinden de, sol hareketten de daha ilerideydi. Hele, tabanı AKP’den de ilerideydi. Dahası, güya bu taban referandumda demokratikleşmeye, açılıma evet demişti. Fakat sorun şuydu ki kulağa çok hoş gelen bu kabullerin doğruluğuna ilişkin elimizde hiçbir veri yoktu. Oysa aksini düşünmemiz için çok veri vardı: Referandum kampanyasını Alevifobik bir söylem üzerine kuran, seçim kampanyasında Öcalan'ı asmaktan söz eden, canlı yayında “bize, affedersiniz, Rum dediler” diyecek kadar ayrımcı bir üsluba sahip, polis şiddeti sonucunda hayatını kaybeden Metin Lokumcu'nun arkasından, “Allah rahmet eylesin” bile demeyen bir başbakan... Hopa'daki olaylardan önce Hopa'daki solcuların aslında kendilerine Hemşinli diyen Ermeni milliyetçiler olduğunu yazan AKP’li il genel meclis üyesi... “Müslüman toplumlarda siyonist faaliyetlere alet olarak yeni kiliseler açmak büyük bir gaflettir” diyen AKP Van milletvekili... Bahçeli’ye “Apo'yu niye asmadınız?” diye tepki gösteren AKP'liler... Peki tüm bunlar demokratlıkla nasıl bağdaşıyor?

Dahası, Konda'nın yaptığı “Kürt Meselesinde Algı ve Beklentiler” konulu araştırmaya göre AKP'lilerin % 47'si Kürt komşu istemiyor. CHP'de bile bu oran % 43 iken AKP tabanının Kürt sorununda daha demokrat olduğunu, açılıma destek verdiğini nasıl söyleyebiliriz? Diyelim ki bu veriye güvenmiyorsunuz, buna alternatif tek bir araştırma var mı?

Ya AKP'nin demokratikleşme iradesine delil olarak gösterilen Ergenekon davası? Express dergisinin Temmuz-Ağustos sayısında Demokratik Yargı Derneği'nin eşbaşkanı, hukukçu Orhan Gazi Ertekin, Ergenekon davasının altyapısının, Özel Yetkili Mahkemelerin kadrosunun 2004-2005'ten beri hazırlandığını ve Özel Yetkili Mahkemeleri kurgulayan kesimin - kendi ifadesiyle - “Kilise”, yani Cemaat olduğunu belirtiyor. Bu davanın tılsımının müştekisinde olduğunu belirttikten sonra soruyor: “Normalde bu davanın müştekisi kim olabilir? 1960’larda Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan kim müştekiydi? Devrimci örgütler, sol hareketler, Kürt hareketi, Kürt politik varlığı, gayrı-müslimler, Aleviler… Derin devletin esas müştekileri bu kesimler. Ama Ergenekon Terör Örgütü’nün, ETÖ’nün müştekisi Cemaat. Bence tılsım burada. Birbirinden farklı isimlerin bir örgütmüş gibi tanımlanarak bir araya getirilmesinin temel sebebi müştekinin Cemaat olması ve bu davaya asıl kimliğini veren de giderek bu.”

Kimse boşa uğraşmasın, Orhan Gazi Ertekin’i Ergenekoncu veya ulusalcı olmakla suçlayamaz… Referandumda evet demiş Ertekin’e, iktidarı eleştirdiği için saldıran Emre Aköz gibiler sadece komik duruma düşer. Ertekin, yeni HSYK’nın seçim sürecinde yaşananlardan sonra hakiki bir demokrat olarak susmamış ve Ahmet Şık’ın müstakbel kitabı ile ilgili kararı bütün Türkiye’ye verilmiş 24 Mart muhtırası olarak nitelemişti. Referandumda evet derken yer bulabildiği medyanın bugünkü eleştirel konumuna ve “Yargı Meselesi Hallolundu!” kitabına uyguladığı sansür çok şey anlatıyor. (Söyleşide bu sansürün ayrıntıları detaylı biçimde anlatılıyor.)

Bütün bu olguları yok sayan spekülatif sosyoloji toplumu anlamaya çalışmıyor, var olmasını istediği kabullerin AKP'de ve AKP tabanında olduğuna iman ediyor. Bütün çıkarımları, bu doğruluğu kendinden menkul kabuller üzerine kurulu. Keşke, dedikleri gibi AKP de, tabanı da demokrat olsaydı ya da demokratik bir zihniyet dönüşümü geçiriyor olsaydı. O zaman bu savaş çığırtkanlığına karşı AKP cephesinden yükselen sesleri, “Kürt sorununda şiddetle bir yere varılamaz” diye haykıran kalemleri duyardık. Oysa ki, gördüğümüz BDP'nin şeytanlaştırılması, her tür teröre karşı olduğunu defalarca söyleyen demokratların, sosyalistlerin şiddet yanlısı gibi gösterilerek hedef haline getirilmesi...

Hedef haline getirdikleri BDP’liler, gerek Van’da “Kadını öldüren erkek ise biz erkek değiliz” diye yürüyüşleriyle, gerek sivil cumalarıyla, AKP’lilerin tahayyül bile edemeyeceği bir demokratik olgunlukta olduklarını gösterirken, PKK’nin eylemlerinin sorumluluğunu BDP’ye yıkmaya çalışanlar bu savaş çığırtkanlığına hizmet etmekten başka bir şey yapmıyor.

Eğer AKP, özel Harekatçıları ile, askeri ile kanlı bir arayışa yönelirse, ateşe körükle giden, Ahmet Şık'ın deyimiyle “liberal jakoben” cenahın ve bu spekülatif sosyolojiye iman edip eleştirel akıllarını yitirenlerin büyük vebali olacaktır.

Umarız, bu ülkenin demokrasi güçleri bu savaş çığırtkanlığını püskürtür ve kimse bu vebalin altında kalmaz!