AİHM, Perinçek/İsviçre Kararıyla Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukuna Aykırı Davranarak Tarihine Gölge Düşürmüştür.

Önce, Vatan partisi ve ırkçı basının gerçekle ilgisi olmayan yaygarasına değinelim. AİHM büyük dairenin 15 Ekim’deki İsviçre’nin başvurucu Perinçek’in sözleşmenin 10. maddesinde teminat altına alınan ‘ifade özgürlüğünün ihlali’ saptaması, AİHM’in soykırım inkar ettiği, soykırım yapılmadığı anlamına gelmemektedir. Kararın Ermeni soykırımı iddialarını çürüttüğü yaygarası cahilane bir yalan, nefret söylemlerine ve nefret suçlarına cesaret verici, teşvik edici, bu yöndeki eylemlerin yargılamasını önleme maksatlıdır. Şimdi bizzat karardan bu açıdan bir alıntı yapalım; kararın ‘davanın kapsamı’ başlığı altında şöyle denmektedir: “Mahkemenin, Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde 1915 ve sonrasında Ermeni halkının maruz kaldığı katliamlar ve toplu tehcirlerin uluslar arası hukuk çerçevesinde soykırım olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği konusunda görüş oluşturması beklenmemektedir. Uluslar arası ceza mahkemelerinden farklı olarak, mahkeme bu konuda hukuken bağlayıcı bir belirlemede bulunma yetkisine sahip değildir.” Yani açıkça anlaşılacağı gibi büyük dairece Ermenilere yönelik toplu tehcir ve katliamların soykırım oluşturup oluşturmadığı davanın kapsamı dışında tutulmuştur. Dolayısıyla büyük dairenin kararının Ermeni soykırımı ‘iddiaları’nı çürüttüğü yalanı açık olmasının yanı sıra kasıtlıdır.

İsviçre tarafından itiraz sonucu AİHM büyük Daire incelemesine tabi tutulan Daire kararında çok vahim ulusalüstü insan hakları hukuku kuralları ihlal edilmiştir. Bu karara karşı üç insan hakları kuruluşu, Türkiye’den İnsan Hakları Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Kanada’dan Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü, büyük Dairede görüşülecek davaya üçüncü taraf olarak görüş bildirmek üzere başvurmuş ve yapılan başvuru dilekçenin incelenmesinden sonra kabul edilmişti. İncelemeye tabi tutulan söz konusu kararda AİHM başvurucunun sözleşmenin 17. maddesini ihlal etmediğini belirtmişti. (Halkların hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmak amacıyla kullanılmasını yasaklayan madde.) Yine gerekçede bariz bilgi hataları yapılmış, hemde açıktan Türk hükümetinin inkarcı tezlerine sahip çıkılmış. Daire kararının gerekçesinde; “başvurucu katliamı kabul ediyor ama soykırım demiyor” diyerek başvurucunun sözleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmişti. Oysa Perinçek söz konusu sözlerinde açık seçik yapılan katliamları suç olarak görmediğini belirtmiş, ‘vatan savunması’ olarak değerlendirmişti. Yani mefret söylemi ve nefret suçlarına açıkça kapıyı aralamıştı.

İncelemeye tabi tutulan Daire kararının ikinci hatası; holokost ile Ermeni soykırımı arasında bilimsel ve hukuki olmayan ayrım yapmasıdır. AİHM hukuki olmayan bir değerlendirme ile holokostun herkes tarafından kabul edildiğini, ama ‘Ermeni soykırımı iddiasının’ henüz herkes tarafından kabul edilmediğini, henüz ispatlanmadığını, tartışmalı olduğunu ileri sürmüştü. Bu açıkça mahkemenin hukuki değil politik bir tezi görüş olarak öne sürmesidir. Oysa ‘soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması uluslar arası sözleşmesinde’ suçun unsurları açık ve nettir. Ermenilere yönelik katliam her açıdan uluslar arası sözleşmenin tanımına uymaktadır. Hukuk birinci sınıf öğrencilere dahi kabul eder ki hukuki bir konu saptanırken kamuoyunun veya herkesin kabul edip etmemesi değil, sözleşmede tanımlanan suçun unsurlarına uyup uymadığı önemlidir. Holokost ile Ermeni soykırımı arasında tek fark; Almanya’nın holokost suçunu kabul edip, Türkiye’nin soykırım suçunu kabul etmemesidir.

AİHM kararındaki bir başka hata; AİHM’e göre ‘holokostla ilgili uluslar arası mahkemece alınmış karar var. Ama Ermeni soykırımı ile ilgili alınmış bir uluslar arası mahkeme kararı yoktur’ değerlendirmesidir. Oysa holokostun soykırım olduğuna dair bir uluslar arası mahkeme kararı yoktur. Nürnberg yargılamalarında, ‘soykırım suçu’ bir rol oynamadı. Nürnberg yargılamalarında Naziler ‘insanlığa karşı suç, barışa karşı suç ve savaş suçlarından’ yargılandılar. Bugün soykırımla ilgili uluslar arası mahkeme kararı olarak sadece neticelenmiş iki olay var. Ruanda ve Srebrenitsa- Yugoslavya mahkeme kararlarıdır. Şuanda da uluslar arası ceza mahkemesinde soykırım suçuyla ilgili incelediğimiz kadarıyla 6 ülke suçlularına ait yargılama var.

AİHM’in bir yanılgısı da 01.04.2011 Arjantin Federal Mahkemesinin Osmanlı hükümeti için, Ermenilere yönelik gündeme getirdiği politikaların soykırım olduğu yolunda almış olduğu kararı görmezden gelmesidir.

Yani gerek Daire gerekse Büyük Daire kararıyla ilgili irdelememiz ve eleştirmemiz açısından şu gerçeklerin altını bir kez daha çizelim;

1- Hem holokost hem de Ermeni soykırımı için ‘bu soykırımdır’ diye alınmış bir mahkeme kararı yoktur. (Ermeni soykırımı ile ilgili Arjantin Federal Mahkeme kararı hariç)

2- Hem holokost hem de Ermeni soykırımı uluslar arası hukuk açısından başlangıçta insanlık suçu olarak tanımlandılar. ‘İnsanlığı karşı suç’ kavramı ilk defa 1915’te müttefik kuvvetler tarafından Osmanlının işlediği suç için kullanıldı. Ve bu tarihten itibaren ‘insanlığa karşı suç’ uluslar arası bir hukuk normu oldu.

3- 1919 Paris barış görüşmelerinde kurulan komisyonda yapılan yargılamalarda da katliamı yapanlar Osmanlı Ceza Kanununa göre yargılanırken mahkeme cinayetlerin ‘insanlığa karşı bir suç’ olduğunu değişik bir biçimde ifade etmiştir.

4- Holokost ile Ermeni soykırımı arasındaki hukuksal fark; holokostla ilgili uluslar arası bir mahkemenin ‘insanlığa karşı suç’ nedeniyle yargılama yapmış olmasıdır. Ermeni soykırımı açısından ise ulusal düzeyde yargılama yapılmıştır. Ermeni soykırımı ile holokost arasında uluslar arası hukuk açısından herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de açık olarak başlangıçta insanlığa karşı suç olarak tanımlanmıştır. Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması sözleşmesinden sonrada soykırım suçunun unsurları, tanımı netleşmiştir.

Aslında doktrinsel olarak soykırım ve insanlık suçu arasında çok büyük fark yoktur. Her ikisi de bilinen tabirle ‘suçların suçu’ yani en ağır suçtur. Dikkat edilirse hem AB 2008 çerçeve kararı hem de İsviçre Ceza Kanununda inkar suçu bir tek soykırım ile sınırlı değildir. Suç kategorisi olarak soykırım ve insanlığa karşı suç birlikte sayılmaktadır. Perinçek esas olarak 1915’te suç işlenmediğini savunmaktadır. Yaşananın “insanlığa karşı suç” olduğunu inkar etmektedir.

Bir çok ülkede holokostu inkarı suç sayan kanunlar vardır. Fransa ve Almanya doğrudan yasaklayan ülkelerdir. İsviçre ırkçı, nefret suçu kapsamında yasaklamıştır. AB 1996’da ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile ilgili cezalardaki farklılığı gidermek için bir karar aldı. 2008’de çerçeve bir karar çıkardı. Karar aşağıdaki suçları ırkçılık ve yabancı düşmanlığı çerçevesinde değerlendirmeyi ve bu suçları işleyenlerin cezalandırılmasını düzenlemektedir; A-) Çeşitli kitap, resim ve malzemeleri dağıtarak kamuoyunu şiddet ve nefrete teşvik etmek, B-) 1945 Londra anlaşmasına ek uluslar arası Askeri Mahkeme Sözleşmesinin 6. madde de tanımlanmış suçlar ile uluslar arası Ceza Mahkemesi statüsünün 6, 7,8. maddelerinde tanımlanan ‘soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçuna’, bir grup veya üyelerine karşı şiddeti veya nefreti teşvik amacıyla alenen göz yummak, inkar etmek veya büyük ölçüde değersizleştirmek.

Bazı yazılarımızda da vurguladığımız gibi önemine binaen soykırım suçunun unsurlarını kısaca bir kez daha vurgulamak durumundayız. Bugün soykırım kavramı 1948 tarihli “BM Soykırım Suçunun Önlemesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme” ile tanımlanmıştır. 135 ülkenin onayladığı sözleşmenin ikinci maddesine göre soykırım; Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; a- grup üyelerini öldürmek, b- grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün zedelenmesi, c- grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümüyle yok edilmesi sonucunu doğuracak yaşam koşulları içinde tutulması, d- grup içinde doğumları engelleyecek önlemlerin alınması, e- bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden her hangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır.

Tanım gayet açıktır. Ermenilere yapılan katliam ve insanlık dışı muameleler tam da tanımdaki gibi soykırımdır.

AİHM ne yazık ki konuyu sadece teknik bir bakış açısıyla ele almış ve Perinçek’in sözlerinin İsviçre sınırları dahilinde nefret kışkırtıcılığı anlamına gelmediği sonucuna varmıştır. Yani konunun İsviçre sınırları dışındaki özellikle soykırımın yapıldığı ülkedeki etkilerini tartışmamıştır. Oysa AİHM kararları Avrupa Konseyi coğrafyası açısından bağlayıcıdır, emsal alınan kararlardır; dolayısıyla bu coğrafya dahilindeki ülkelerde inkarın yol açacağı hak ihlalleri davalarının ulusal üstü insan hakları hukuku çerçevesinde sonuçlandırılması açısından kaygı verici problemler yaratacaktır. Konu sadece İsviçre sınırları açısından değerlendirilemez. Perinçek’in sözleri Ermeni toplumuna yönelik, can güvenliği de dahil, tehditlerin sürmesine açık kapı aralayan sözlerdir. Bu sözleri, yani konuşmanın ‘katliamları vatan savunması için yapıldı’ şeklindeki sözleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek mümkün değildir.

1915’te neler oldu? Bu çok ayrıntılı bir yazının konusu olur. Biz bu yazıda sadece ulusalüstü insan hakları hukuku açısından AİHM kararının hatalı bir karar olduğunu irdelemeye çalıştık.

Açıkça vurgulamak isteriz ki Türkiye’nin yakın tarihi adeta bir yalan mezarlığıdır. Resmi tarih ‘geçmişte yaşanmış olanı’ bugünün iktidar sahiplerinin çıkarları için yeniden üretmek yeniden kurgulamaktır. Bu geçmişte yaşanmış olanı bugünün egemen sınıflarının ihtiyacına göre ve tabi retrospektif olarak hikaye etmek demektir. Kuşkusuz resmi tarih aynı zamanda bir ‘şanlı geçmiş, kahramanlık destanları’ üretme misyonunu da üstlenir. Bunun içindir ki okullarda okutulan tarih tam bir tahrifat ve mantıki- bilimsel- entelektüel tutarsızlık, toplumu kandırmacılık örneğidir. Geçmişiyle yüzleşmeyen toplumlarda insanlar yalanlarla büyür, yalanlarla yaşar, ölürken de gerçeği tanımadan gider. Elbette rejimden beslenen ve bu kandırmacanın sürmesinde çıkarları olan egemenlerin ve sözcülerinin bu durumdan bir şikayeti olamaz. Çünkü tüm sömürücü ve zalim muktedirler gizlemeden, gerçeğin üstünü örtmeden, yalan üretip, yalanı büyütmeden, hayali şanlı geçmiş yaratmadan iktidar olamazlar ve iktidarda kalamazlar.

Ama unutulmasın, bu oyunu bozacak ‘özgür birey ve özgür toplum’ savunucuları susmayacak ve her koşulda haykıracak. İNADINA GERÇEKLER, İNADINA DOĞRULAR, İNADINA YÜZLEŞMELER, İNADINA BARIŞ, 1 KASIM’DA DA İNADINA HDP.