Afrin fitili yanmaya devam ediyor ancak yanan fitilin ateşinin, patlayıcıya ulaşmasına çok az kalmasına rağmen eldeki bomba bir yerlere atılmış değil!

Suriye iç savaşının başlamasından/başlatılmasından bu yana geçen süre içinde bir çok bölge, gurup ve güç, bu savaştan çıkar bekleyenlerce defalarca kullanıldı. Satranç taşı gibi öne sürülen bu tür hamlelerde her zaman başarı elde edilemedi.

Akıllarda derinlikli izler bırakacak kadar ses getiren ve aynı zamanda içerisinde unutulmaz acıları da barındıran Kobane savaşı/direnişi, belki de bunların içinde en önemlilerinden birisiydi.

Emperyalist sistemin, Kürtleri İŞİD denilen, kendileri tarafından yaratılan canavarının önüne yem olarak atıp, amaçlarına ulaşmak için önlerinde engel olarak gördükleri Kürtleri bitirip Suriye’yi teslim almayı hedefleyen bu hamle, istedikleri gibi sonuçlanmamış, Kobane direnişiyle başlayan Kürt direnişini yaratmış oldu.

Kobane direnişiyle dünya, Kürtleri, kahramanlıklarını, zaferlerini konuşur oldu.

Bu direnişle birlikte Kürtler hem askeri hem toplumsal hem de siyasi olarak daha sıkı örgütlendi ve yıkılmaz hale geldi. Bu durumları Emperyalist güçlerin de dikkatini çekti ve bu gücü de askeri ve ekonomik olarak destekleyerek oyunlarına dahil etmek zorunda kaldılar.

Sahadaki güç dengeleri değiştikçe oynanan oyunun hamleleri de sürekli değişti. İŞİD, oyunda kullanılacak bir argüman olmaktan çıkınca yok edilmesi, en azından görünür olmaması gerektiğinden, bu görev YPG’nin (Yekineyen Parastina Gel) ağırlıkta bulunduğu örgütlenme olan DSG’ne (Demokratik Suriye Güçleri – QSD) verildi ve DSG, bu görevi hakkıyla ve başarıyla yürüttü.

İŞİD’iyok etme görevi başından beri İŞİD ile savaşan ve bölgeyi temizlemeye çalışan DSG’nin işine de geliyordu. Askeri destek de alarak yürüttükleri İŞİD operasyonuyla hızla Kuzey Suriye topraklarında kontrolü sağladıkları alanı genişletip siyasiotoritelerini öz yönetimler kurarak sağlamlaştırdılar.

Bu süreçte PYD ile diplomatik ilişkilerini sürdüren Türkiye, PYD’den (Partiya Yekitiya Demokrat – Demokrat Birlik Partisi) Suriye ile savaşmasını istiyor ancak PYD Suriye ile savaşmak istemiyordu. İki yıldan fazla süren müzakerelerde sonuç alamayan Türkiye, ilişkilerini kesip PYD’yi terörist ilan etti.

Bu gelişim sonrası, Kuzey Suriye’de oluşan Kürtlerin ağırlıkta olduğu Kantonlar Türkiye için tehlike olarak görüldü ve buna paralel politikalar üretildi.

Adını, barışın ve Afrin’in simgesi olan zeytinden esinlenerek “Zeytin Dalı” koydukları Afrin operasyonu, bu gelişmelerin son basamağı oldu!

Elbette konu tek başına Türkiye’yi ilgilendirmiyor. ABD ve Rusya, Suriye’deki politik ve askeri varlıklarını sürdürülebilir olmaya çalışıyorlar.

ABD ve Rusya, hem Orta Doğunun kalbindeki bir coğrafyada var olabilmek hem de Suriye’deki enerji kaynaklarında söz sahibi olmak için yürütülen emperyalist politikalarını yürütürken, bunu sağlamak ve sağlamlaştırmak için bölge güçlerini de kullanmaya devam ediyor.

Rusya, Suriye’yi bütün halinde tutma çabası neticesinde Kürtleri Suriye merkezi yönetimiyle anlaşmaya zorlarken, Türkiye’nin Kürtlerle ilgili politikasını da kullanarak, Türkiye’nin Afrine girip Kürtleri zor durumda bırakmasını sağlamak istedi. Ancak hiç beklemedikleri ve hesaba katmadıkları bir direnişle karşılaştılar.

Afrin operasyonunun ABD’nin de işine geldiğini ve çıkarlarıyla örtüştüğünü, “Afrin benim güvenlik alanım değil” diyerek ortaya koyuyordu.

Rusya’nın baskıları, Gelişen savaş durumu ve yaşanan olumsuzluklar sonucunda Kürtlerin ağırlıkta olduğu QSD ile merkezi hükümet arasında anlaşma, henüz içeriğini bilmesek de bir anlamda sağlandı ve Suriye resmi askeri gücü Afrin’e girdi.

Rusya’nın istediği olmuştu.

Bundan sonrası ne olacak?

Rusya Dışişleri bakanı Sergey Lavrov açıklamalarda bulundu. Açıklamalarındaki “Türkiye’nin güvenlik çıkarları, Şam’la doğrudan diyalog yoluyla tamamen korunabilir” , “Türkiye’nin kaygılarını ve Kürtlerin arzusunu kabul ediyoruz. Kabul etmediğimiz ve karşı çıktığımız husus, yabancı güçlerin jeopolitik ve dar görüşlü amaçlarına ulaşmak amacıyla Kürt halkının meşru çıkarlarıyla hiçbir alakası olmayan gündemlerini Suriye’de öne çıkarmak için bu arzular üzerinde spekülasyon yapma girişimleridir” cümleleri oldukça önemliydi. (1)

Öncelikle, Türkiye’ye Şam ile diplomatik ilişkiye geçmesini önermesi, Afrin operasyonunu durdurmasını ve çekilmesini önermesinin değişik bir versiyonuydu!

Kürtlerin arzusunu kabul etmeleri, merkezi hükümetle bir anlaşmanın yapıldığının göstergesiydi ve Kürtler yapılan hamlelerde harcanmayacaktı. “Kabul etmediğimiz ve karşı çıktığımız husus” diyerek başlayan son cümle ise ABD için söylenmişti.

Bu sonuçlar sonrası, Türkiye için iki seçenek kalıyor. Ya Şam ile diplomatik ilişkiye geçip, iç savaş öncesine dönmek ve Afrin’de, dolayısı ile tüm Suriye’den askeri olarak geri çekilmek ya da Rusya ile ilişkileri yeniden koparmak pahasına operasyona devam etmek! İkinci seçenekte hem Rusya hem Suriye merkezi hükümetini karşısına almak demektir ki bu durumda kapatılacak hava sahası nedeniyle askeri anlamda güçsüzleşeceğinden yenilgi kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca Rusya yeniden ekonomik yaptırımlarına da başlayabilir.

Her iki durumda da Türkiye ve bu operasyondan iç siyasi dengelerde yükseliş bekleyen iktidar için iyi sonuçlar gözükmüyor!

Afrin operasyonunun riskini alan iktidar, gelinen noktada hangi kararı verecek, bilemiyoruz ancak alınacak karar ne olursa olsun, sonuçları hem iktidar hem de vatandaş için hiç de olumlu değil.

“Zararın neresinden dönsen kârdır” sözünün anlamlı geldiği noktada atılacak en doğru adım, başından beri yanlış olan Suriye politikasından bir daha dönmemek üzere vazgeçmek olacaktır.

________________________

(1) https://tr.sputniknews.com/rusya/201802201032330668-lavrov-turkiye-sam-guvenlik-diyalog/