Dilek Özçelik.

Üniversite öğrencisi ve hastalığı nedeniyle okuyamadı.

Lenf kanseri.

On binlerce kanser hastasından birisi!

Onu, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan yardım isterken yaşananlar nedeniyle tanımıştık.

Dilek, Bakana derdini anlatamamış, Bakan dinlemek istememiş, cebine bir miktar para koymaya çalışmış, bu hareket genç kızın gururunu incitmiş, ağlamıştı.

Ben dilenci değilim” demişti.

“İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda” diyerek anlatmak istediğinin kendisine kişisel yardım olmadığını, genel anlamda kanser hastaları için yardım istediğini, başaramadığını haykırmıştı.

Yaşananlarla birlikte hem kanser hastalarının sorunları, sıkıntıları ve çaresizlikleri hem de bir Bakanın vurdumduymaz hareketi, vatandaşı dinlememesi, onu sadece para vererek aşağılaması, paranın çare olduğunu sanması gündeme oturmuştu.

Dilek Özçelik, on binlerce kanser hastasının sembolü olmuştu.

Çaresizliklerin sembolüydü.

Dilek, daha sonra çeşitli gazetelerle yapmış olduğu söyleşilerde, kanser hastalarının yaşadıkları sorunları dile getirmiş, çaresizlikleri anlatmış, kanser hastalarının dili olmuştu.

Bu sorun sadece benim sorunum değil” diyordu Dilek.

Kansere yakalandıktan sonra bir çok kanser hastasıyla tanıştığını ve yaşanan sorunları öğrendiğini söyleyen Dilek Özçelik, en büyük sorunun kanserle ilgili ilaçları sağlamaktaki zorluk ve sıkıntılar olduğunu vurgulamıştı.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), pahalı oldukları nedeniyle kanserle ilgili ilaçların bedelini karşılamıyordu. Aynı nedenle bedelini karşılamadığı başka hastalıklarla ilgili binin üzerinde ilaç vardı.

Devletin sırf pahalı olması nedeniyle bu tür ilaçlara destek sunmamasını bir türlü hazmedemiyordu Dilek! Bakandan aslında bu sebep yüzünden yardım istemiş ama bir türlü Bakana anlatamamış, Bakanın aşağılamasına maruz kalmıştı.

İlaç bulmak zordu.

Yurt dışından getirtmek zordu.

İlacı almak için para bulmak zordu.

Yurt dışından ilacı bulup getirseniz bile gümrükten alabilmek zordu.

İlaçlar gümrükte aylarca bekletilebiliyordu.

İlaç sağlayanlar kendini şanslı ama karşılayamayanlar karşısında da biraz da olsa mahcup hissediyordu.

Bulunamayan ilaçların merdiven altı olarak tabir edilen kaçak yollarla ve sağlıksız olarak üretildiğini öğrenmişti.

Diğer taraftan da yurt içinde bu tür ilaçların karaborsada birkaç kat paralarla satıldığını da!

Vicdanlar nasıl kabul ediyor?” diyerek sitem ediyordu.

“Bunca mağdur varken, vatandaşların ilaçlarını sağlamamayı vicdanları nasıl kabul ediyor?”

Yaşananlar sonrasında, SGK, Dilek’in ihtiyaç duyduğu ilacı, tedarik listesine aldığını açıklamak zorunda kalmış, bu açıklama Dilek’i mutlu etmemiş, “bu sorun sadece benim sorunum değil. Birçok hasta aynı mağduriyeti yaşıyor” diyerek asıl üzüntüsünün aynı durumda olan hastalar olduğunu dile getirmişti.

Bencil değildi. Sadece kendisini değil, aynı zoru, sıkıntıyı, acıyı, hüznü yaşayan tüm insanların sorununun çözülmesini istiyor, onların dili, sesi, çığlığı oluyordu.

“Bakan’ın yanına kendi ilaçlarım için gittim ama şu an tek çabam benim gibi hastalar için farkındalık yaratmak, çünkü karşı odamda kalan kanser hastasının ilaçlarını alamaması ama benim ilaçları almam, tedavi olmam benim vicdanıma dokunur. Bu vebalin altında kalmak istemem.”

Dilek Özçelik insandı. Gerçek anlamda insandı. Yüreğinin en küçük hücresine kadar insandı. Güzel bir insandı.

“Tek korkum bu olayların yaşanmasına rağmen birkaç gün içinde unutulup
tekrar hasıraltı edilmesi
çünkü ben hâlâ inanmıyorum ve ne yazık ki güvenemiyorum.”  Sözleri ise bir gerçekliğin gözlerimizin içine sokulmasıydı

Haklıydı.

Bir süre sonra unutuldu.

Unuttuk.

Ta ki bugün kanserle savaşmaktan yorgun düşen küçük bedeniyle yaşama veda ettiğini öğrenene kadar.

Unutulacağını bilen, bu nedenle de bizlere, o günlerde konuya hassasiyet gösteren herkese güvenmediğini açıkça beyan eden bu güzel insanın, yorulup yaşama veda etmesinden çok, haklı çıkması üzdü!

Unutmuştuk!

Haklıydı.

Ve cevap veremeyecektik bir daha kendisine, asla…

“Birey olarak vatandaş olarak hakkım olandan başka bir şey istemiyorum. Tek hayalim ölmeden, son nefesimi vermeden önce insanlığa dair iyi bir şeyler yapmak." Diyen Dilek Özçelik aslında çok büyük şeyler yaptı.

Düşünmemize yol açtı.

Utandırdı, utanabilecek yüzleri!

Ve ağzımızı kapatıp konuşma, cevap verme hakkımız elimizden alarak çıktı yoluna, alnı açık, başı dik, onuruyla…

On binlerce insan ki birisi de benim, sosyal medyada, yüz binlerce acı dolu sözlerle andı Dilek Özçelik’i, unutmanın bedelini öder gibi.

Yapabileceğim hiçbir şeyin onu geri getirmeyeceğini, unutmuş olmanın utancını silemeyeceğini, şu satırları yazarken bile dökülen göz yaşlarımın kefaretimi ödeyemeyeceğini biliyorum.

Seni unuttuğum için özür dilerim güzel kızım.

Affetme beni…