AKP-Cemaat koalisyonunun temsilcileri, gazetecileri ve destekçileri, boş yere uğraşmayın... Hitabet ile, belagat ile, retorik ile ne kadar uğraşsanız da şu çıplak gerçeği gizleyemezsiniz... 700 insanın bedenini açlığa yatırdığı bir ülkede, “bunlar zaten terörist”, “bu eylemi dayatma ile yapıyorlar”, “amaçları AKP iktidarını zorda bırakmak” gibi bahaneler, bu otoriter rejimin, yurttaşlarının taleplerine duyarsızlığını aklayamaz.

Dünya görüşünüz, inancınız, etik anlayışınız ne olursa olsun, 700 insan göz göre göre ölüme giderken, sizin önceliğiniz hala hükümetin duyarsızlığını meşrulaştıracak bahaneler üretmekse vicdanınızı yitirmişsiniz demektir. Hele, bir de utanmadan, hükümetin adım atmamasını eleştirenleri, “açlık grevini bir eylem tarzı olarak savunmak”la, “açlık grevlerini alkışlamak”la itham ediyorsanız vicdanınızın yanında, aklınızı da yitirmişsiniz demektir. Oldu olacak, “eylemcilerin taleplerine kulak verin” diyenlerin esasında terörist olduğunu söyleyin de, sol nefretinin, liberal “demokrat”ını da, muhafazakar “demokrat”ını da, nasıl İdris Naim Şahin'leştirdiğini dünya alem görsün.

YARIN SİZE DE SORACAKLAR

Aklınızı ve muhakeme yeteneğinizi yitirdiğiniz için üstüne basa basa söyleyelim: İnsanların ölmesini istememek, bunun için öncelikle hükümetin adım atması gerektiğini söylemek, “açlık grevini bir eylem tarzı olarak savunmak” veya “açlık grevlerini alkışlamak” değildir. Bu ülkenin demokratları “Hayata Dönüş Operasyonu” denen zalimliğe karşı çıkarken de açlık grevini eylem tarzı olarak savundukları, açlık grevini alkışladıkları veya açlık grevindeki örgütleri destekledikleri için değil, insanların göz göre göre ölmesi karşısında suskun kalamayan vicdanlarının sesini dinledikleri için benzer tavrı göstermişti. Bugün, “Hayata Dönüş Operasyonu” yargılanıyor. Yarın size de soracaklar, 700 insan açlık grevindeyken siz ne yazmıştınız? İnsanların sakat kalmasına, ölmesine yol açacak bir müdahalenin meşrulaştırılmasına mı hizmet etmiştiniz, yoksa kimse ölmeden bu sorunun çözülmesi için mi çalışmıştınız?

Örneğin, “Açlık grevlerine zorla tıbbi müdahale hekimlikle bağdaşmaz” diyen Tabip Odalarının söylediklerini, intihar girişimine müdahale etmeyin çağrısı olarak yorumlayıp çarpıttınız mı? Eğer bu eylemleri intihar girişimi olarak görüyorsanız, size ileride sormazlar mı, “bir insanın intihar girişimi karşısında bile çevredekiler, ellerinden geleni yaparak o kişi ile iletişim kurmaya çalışıyor, o insanı vazgeçirmek için taleplerini dinleyip yerine getirmeye çalışıyorsa, 700 kişinin intihar girişiminde bulunduğunu düşündüğünüz halde bu insanların taleplerini dinlemek için niçin çaba harcamadınız?”

Yeri gelmişken zorla tıbbi müdahalenin sakat bırakma riski taşıdığını ve 20. yüzyılın başında kadınlarının seçme seçilme hakkı için açlık grevine giden Süfrajetler zamanından beri şiddet olarak değerlendirildiğini hatırlatalım. Dolayısı ile açlık grevlerine zorla tıbbi müdahale ile bir intihar girişimine müdahaleyi karşılaştırmanın abesle iştigal etmek olduğunu belirtelim.

GERÇEK DEMOKRATLARIN ŞÜPHESİ YOK

Açlık grevine giren yurttaşlara, Şefkat Tepe, Kurtlar Vadisi, Tek Türkiye, Sakarya Fırat gibi nefret söylemi içeren dizilerin temsilleri ile bakan, onları şeytanlaştıran ya da şeytanların dayatması altındaki zavallılar olarak göstermeye çalışan bu iktidar destekçilerine soruyoruz: Bütün ezberlerinizi, sol nefretinizi bir an olsun unutup, biraz vicdanınız kaldıysa şu soruya samimi bir cevap verin: 700 adli tutuklu benzer biçimde açlık grevine gitseler ne yapardınız? Ya da 700 muhafazakar açlık grevine gitseydi? Önceliğiniz onların ölmesini engellemek mi olurdu, yoksa açlık grevi yapanları suçlamak, açlık grevlerinin yanlışlığını tartışmak mı? Bu ülkenin gerçek demokratlarının bu konuda şüphesi yok, onlar kendileri ile farklı dünya görüşlerine de sahip olsa, o tutukluların taleplerinin duyulmasını ve hükümetin taleplere duyarsız kalmamasını savunurdu. Bugün demokrat olmanın turnusolu budur, amasız, fakatsız, ölümlerin olmaması için elinden geleni yapmak, hükümeti adım atmaya zorlamak.

“FAŞİZM KONUŞMA YASAĞI DEĞİL SÖYLEME MECBURİYETİDİR”

İnsanın duvara yazı yazması, bağırması, miting yapması karşısında sessiz kalabilirsiniz, ama bedenini açlığa yatırmış bir insan karşısında sessiz kalamazsınız... Bu, öyle kolaylıkla geçiştirilebilecek, eleştirerek görmezden gelinebilecek, sık rastlanılan bir eylem değildir. Bunun insan olmaklığımızdan kaynaklanan çok basit bir gerekçesi vardır. Hiçbir insan kolay kolay bedenini açlığa yatıramaz. Dolayısı ile kimse dayatmayla, zorla, inanmadığı bir talep ve fikir uğruna bedenini açlığa yatırmaz. Dahası, bir talebini başka yollarla elde edebileceğini bilen hiç kimse bedenini açlığa yatırarak bu talebini elde etmeye çalışmaz. Hele aynı anda 700 kişi bedenini açlığa yatırıyorsa, bu hangi ülkede olursa olsun, o rejimin otoriterliğini ima eder. Hala, AKP-Cemaat koalisyonundan bir demokrasi çıkabileceğine inananların, açlık grevleri konusunda vicdanları ve akıllarını bu kadar yitirmelerinin ardındaki neden bu mu acaba? Süfrajetlerden, Gandhi'ye, 12 Eylül faşizmine direnenlerden, F tiplerine direnenlere tüm açlık grevleri bir rejimin otoriterliğini gözler önüne serer. (Bu açlık grevini bir eylem tarzı olarak savunmak değil bir tarihsel gerçeğin altını çizmektir. Israrla bunu söyleme zorunluluğunu hissettiğimiz bu günlerde, Roland Barthes'ı çok daha iyi anlıyoruz: “Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir.” )

AÇLIK GREVLERİNİN MÜSEBBİBİ İKTİDARIN OTORİTER ZİHNİYETİDİR

Sonuç olarak, açlık grevlerinin müsebbibi, evrensel bir hak olan anadilde eğitim hakkı için “Kürtçe eğitim şeytana uymaktır” diyenleri barındıran, kendi yurttaşına Lozan Anlaşması ile garanti altına alınmış anadilde savunma hakkını kullandırtmayan iktidarın otoriter zihniyetidir. Açlık grevlerinin felsefesini, yanlışlığını tartışabiliriz, ama şimdi değil... Şu anda vicdanı olan her insanın birinci görevi ölümleri engellemektir. Otoriter bir iktidarın neden olduğu açlık grevlerinin çözümü ancak o iktidarın otoriterliği ile mücadele ile mümkün olabilir. Bu mücadeleyi vermeye çalışanları açlık grevlerini alkışlamak ile suçlayanlar, otoriter bir rejimin zalimliklerinin destekçisi olmakla hatırlanacaklar.