Bir 8 Mart’ı daha geride bıraktık.

6 Mart’ta alanlara çıkıp ayrımcılığın, tahakkümün, eşitsizliğin çığlığını sokaklara yaymak isteyen kadınlara uygulanan yasak ve engelin intikamını 8 Mart’ta sokakları mora boyayan kadınlar aldı.

8 Mart’ta cinsiyet ırkçılığına, eşitsizliğe, tecavüze, kadını köleleştirmeye çalışan zihniyete, bölgede devam eden katliamlara ses çıkarmak adına sokağa çıkan bütün kadınları ve sokakta direnen kadınların mücadelesine ortak olan zindanların özgür kadınlarını selamlıyorum.

8 Mart ile birlikte sosyal medya hesaplarından duyarlı erkek arkadaşlar birer birer mesaj yayınladılar. Sağ olsunlar(!) 8 Mart’ı kutladığını sanarak duyarlılık kostümünü üzerine giymeye çalışan erkek arkadaşların feodal düşünce yapısından ayrılamadığını bir kere daha gördük. Bilinçli feodallik gerçekten aşılması daha kolay kavramdır. Kişi feodal olduğunu kabul eder çünkü. Fakat “bilinçsiz feodaller” durmuş oldukları konumun farkında olmadığından onlara feodal olduğunu ikna etmek ve sonrasında bu feodalliği yok etmek daha zordur.

8 Mart’ta bilinçsiz feodaller diye nitelendirdiğim bazı “erkek” arkadaşların mesajlarını paylaşmak istiyorum:

“Kadın çiçek değil, kadın melektir“

Sensin melek! Kadın kadındır!

“Kadın toplumdur, kadın komündür.”

Toplum tüm cinsel yönelim ve kimliklerden oluşur. Kadın kadındır!

“Erkeğin adam olduğu yerde kadına her gün 8 Mart”

Bilinçsiz feodallerin 8 Mart’a yükledikleri anlam bir kadın olarak sinir sistemimi çökertti. 8 Martı siz adam(!) olduğunuz için kutlamıyoruz.

“Kadınlar annemizdir. Cennet onların ayaklarının altındadır.”

Bir kadın anne olmak istemiyor olabilir ve bir kadının ayağının altına cenneti koyarsan onu ezebilir. En doğal hakkıdır.

“Kadın doğası gereği zayıftır ama acıya en çok o dayanır.”

Cümlede ki mantık hatasını bulana yüz puan. Çok kolay soru değil mi?

“Her kadın çiçektir. Bu özel gününde onlara çiçek hediye edelim.”

Çiçek babandır!

Bu gibi örneklerle sadece ben karşılaştığımı düşünmüyorum. Sosyal medyada okudukça kadınlar günü benim için tahammülsüzlük günü olmuştu. Üzerine bir de iş yerinde bir olayla karşılaşınca “kadınlar günü” ne biçilen anlamları görmek iyice tahammülsüz kıldı beni. Öğle arası yemekhanede 60’lı yaşlarında çalışan işçi abimiz “bayanlar günü”müzü kutladı. Bende kendisine teşekkür edip kadınlar günü demesinin daha uygun olduğunu söyledim ve bana bayan ne demek diye sordu. Bayan kelimesinin “bay”dan türeyen ikinci anlamda kullanıldığını ve sanki erkeklerden sonra kadınların gelmesini çağrıştırdığını anlattım. Ben öyle düşünüyorum. Bunun üzerine işçi abimiz “zaten bizden sonra geliyorsunuz. Havva annemiz Hz. Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldı. Biz sizden biraz daha üstünüz” dedi. Madem iş dine geldi. Bende Lilith ‘den bahsettim. Beni dinden çıkmakla nitelendirdi ve töbe haşa deyip benimle konuşmaktan çekindi. Yemekhaneyi terk etti. Ona göre dinden çıkabilirdim. Türkiye sınırları içerisinde yaşadığım için müslümanım ve böyle konuşmam dinden çıkmama sebep olabilir. Bana neden sormadı ki müslüman mısın diye? Alnımda mı yazıyor acaba.

Neyse ki bunun stresini akşamında Taksim’de kadınların coşkusu ile attık. Kadın dayanışmasının önemini ve ruhunu içimize tekrar işledik. O kalabalık müthiş bir atmosferdi. Taksim sokakları mora boyanmış durumdaydı.

Tabi bilinçsiz feodaller yine internet üzerinden açılan dövizler ile ilgili linç kampanyasına başlamışlardı. Kadınların açmış olduğu bazı dövizlere “ahlaksızlık” “ emekçi kadınlar gününe yakışmıyor” yaftasını yapıştırdılar. O afişlerde ki eleştiriyi anlamayacak kadar feodaller çünkü. Söze kadın özgürlüğüne gelince hepsi kelimelerle raks ediyor. Kadının özgürleşmesini teoride kadınlardan iyi biliyorlar. Fakat pratikte zayıflar maalesef. En çarpıcı örneğini anlatmak istiyorum. Bir toplantıda erkek arkadaş kalkıp kadınların özgürleşmesi adına nutuk yazmış da okuyor gibi konuştu. Gerçekten çok etkileyiciydi de. Konuşması bitince bir kadın söz aldı ve demin konuşan kişinin eşi olduğunu söyledi. Teoride ne anlattıysa pratikte de o kadar tersini uyguladığına vurgu yaptı. Bu örneğin üzerine daha fazla yorum yapmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum.

Biz kadınlar erkeklerin “adam” olması sayesinde var olmadık. Kendi mücadelemizle kendi haklarımızı kendimiz kazandık. Ve daha alamadığımız haklarımızın da mücadelesini vereceğiz.

Nevin’den Çilem’e öz savunma yapan kadından tutun, Sara, Rojbin, Ronahi’den, Seve, Fatma ve Pakizelere uzanan özgürlük mücadelesini veren bütün kadınları selamlıyorum.

Mücadele ve dayanışma ile kalalım.