2016’nın Nisan ayında Panama’da, uluslararası ölçekte faaliyet gösteren binlerce irili ufaklı “OffShore” olarak da bilinen kıyı-ötesi şirketin/bankanın trilyonlarca doları akladığı ortaya çıkmıştı. Belgeler, büyük kısmı vergi kaçakçılığının, ama azımsanmayacak bir kısmı da gayrimeşru işlerden elde edilen trilyonlarca dolar kara paranın aklama bilgilerini içeriyordu. Üstelik bu büyüklüğün neredeyse %70’ini Amerikalı şirketler/bankalar oluşturuyordu.

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'nun (ICIJ) dünya kamuoyu ile paylaştığı “Panama Belgeleri” olarak adlandırılan gizli belgeler, yaklaşık 21 ila 31 trilyon doların bu yöntemlerle temizlendiğini ve uluslararası finansal sisteme yeniden dahil edildiğini ortaya koydu. Ve ne tuhaftır ki, bu belgelerin açığa çıkardığı skandalın ardından, birkaç münferit hukuk süreci dışında ne ABD’de ne de ABD’li bankaların operasyonlarının olduğu ülkelerde bu bankalara ilişkin soruşturma açıldı. (1)

16 Nisan 2016 tarihinden beri Amerika’da cezaevinde bulunan ve 27 Kasım’da mahkemesi başlayacak olan Reza Zarrab,

ABD'ye karşı dolandırıcılık

Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası'nı (International Emergency Economic Powers Act) ihlal etmek

Bankacılık sistemine karşı dolandırıcılık ve kara para aklama suçlamaları ile karşı karşıya.

Aynı davada Halk Bankası Genel müdür yardımcısı 27 Mart 2017 tarihinde tutuklanan Mehmet Hakan Atilla da var.

Suçlamalar içerisinde bulunan Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası (IEEPA), Jimmy Carter’ın başkanlığı sırasında 1977’de yasalaşmıştı. Bu yasa, yabancı bir kaynaktan olağandışı ve alışılmadık bir tehdidi bertaraf etmek amacı ile ABD Başkanı’na ulusal acil durum ilanı yaptıktan sonra ticareti düzenleme yetkisi veriyor.

Daha önce de benzer yasalar ile ekonomik, mali düzenleme ve yaptırımlar gerçekleştirmiş olan ABD, Carter’ın başkanlığı sırasında patlak veren İran Rehine Krizi’ne cevap olması amacıyla çıkardığı IEEPA Yasası ile Başkan’a, yabancı ülke vatandaşlarının ya da ABD’de yerleşik bazı yabancı uyrukluların yurtdışındaki varlıklarını dondurarak ya da "bloke" ederek ABD ulusal güvenlik çıkarlarını koruma yetkisi tanıyordu.

Bu dava uluslar arası ilişkiler anlamında oldukça önemli.

Panama belgelerinde ortaya çıkan 31 trilyon düzeyinde kara para aklanması konusunda neredeyse seyirci kalan Amerika’nın Reza Zarrap üzerinden yapmaya çalıştığı kara para aklama suçlamasıyla açtığı dava, aslında Türkiye’yi, siyasi iktidarı yargılama davasıdır.

Konu kara para aklama olsaydı, Reza Zarrap’ın karıştığı kara para aklama işinin yüzlerce katı olan ve panama belgeleriyle ortaya çıkan 31 trilyonluk kara para aklama işinde soruşturma açılırdı.

Konu kara para aklama değil, Amerika’nın çıkarlarının başka ülke siyasi iktidarları tarafından çiğnenmesi, Amerika’nın aldığı kararlara uyulmaması, karşı çıkılmasıdır.

Amerika’nın İran’a koymuş olduğu ekonomik ambargo Türkiye tarafından siyasi iktidarca delinmiş, İran’ı ekonomik olarak zayıflatma girişimi başarısız olmuş, Amerika’nın çıkarları uluslar arası alanda zedelenmiş, istemleri dikkate alınmamış, kısaca Amerika’ya karşı gelinmişti!

Çünkü Amerika’nın koymuş olduğu ekonomik ambargoya veya uygulamaya çalıştığı yaptırımlara uyup uymama ceza yasalarını değil siyasi iktidarın ilgili devletle ortaya koyduğu ilişkileri ilgilendirir.

Sorun dış siyaset sorunudur!

Uluslar arası yasalara uyup uymamak, kabul veya red etmek uluslar arası ilişkileri ve ülke iktidarının bu konuda alacağı kararlarla ilgilidir ki iktidar bu konudaki tavrını açıkça ortaya koymuştur.

Amerika’da görülmekte olan Reza Zarrab davası, iktidarın, ambargo ve yaptırımların Türkiye’yi bağlamayacağı konusunda ortaya koymuş olduğu bu tavrın sonucudur ve yargılanan siyasi iktidarın uygulamalarıdır.

Reza Zarrab’ın sağlığı konusundaki endişeleri! Nedeniyle iki kez Amerika’ya nota verilmesi, ardından notalara verilen cevapla birlikte, “Reza Zarrab’ın iyi olduğu” konusunda açıklama yapılması, uygulanmış siyasi kararların sonuçları konusunda yaşanan endişelerin göstergesidir.

Eğenem Bağış’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) vatandaşlığına geçmesi de bu endişe sonucunda ortaya çıkan gelişmedir. KKTC, uluslar arası polis teşkilatı olan İnterpol’e üye değil ve uluslar arası suçluları iade etme anlaşmasına imza atmadığı için bu konuda da muhatap değil!

Amerika, kendi iç hukukunu kullanarak, uluslar arası alanda zedelenen siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak, kollamak ve diğer ülkelere de örnek göstermek amaçlı olası amacıyla Türkiye’yi ve siyasi iktidarı yargılamaya çalışıyor ki bu dünyada bir ilk olma niteliğindedir.

Yargılama sonrası oldukça büyük ekonomik cezalar ve siyasi yaptırımların geleceği de arka planda konuşulanlar arasında.

2009’da benzer bir suçlamaya muhatap olan Credit Suisse İran, Libya gibi IEEPA’nın yaptırım radarı altındaki ülke vatandaşlarının parasal transferlerine aracılığı nedeni ile 600 milyon dolara yakın bir ceza ödemişti. Deutsche Bank ise benzer suçlamalar ile 2008’den itibaren Amerikan ve İngiliz makamlarına yaklaşık 10 milyar dolar civarında ceza ödemek zorunda kaldı. Bu cezalara konu olan parasal transferler ABD dışında gerçekleşse de, hem Credit Suisse’in hem de Deutsche Bank’ın uluslararası bankacılık operasyonlarının niteliği ve Amerika’da da temsil edilmesi nedeni ile ceza ödeme yükümlülüğü gerçekleşmek zorunda kalmıştı. (1)

İşin ekonomik boyutunu bir tarafa koyarsak, siyasi boyutunda neler olabilir?

Siyasi iktidar suçlanır ve hukuksal cezalara muhatap olursa neler yaşanabilir?

Asıl önemli konu burası!

Bu konuda siyasi iktidardaki endişeleri görmemek mümkün değil. Sonuçlarının ne olabileceğini ise 27 Kasım duruşması başladıktan sonra öğrenebileceğiz.

___________

(1) http://www.aljazeera.com.tr/gorus/parasal-guc-ve-direnc-halkbankin-hatirlattiklari