Esenyurt Belediye başkanı Cumhuriyetin ilanını darbe diye niteleyip Osmanlı hanedanına sahip çıkıyor. Erdoğan da "bu iki yüzyıllık bir meseledir" diyor...

Ne anlama geliyor bu sözler?

Kökleri derin bir çatışmadır bu, evet 200 yıllık bir kırılmanın tarihi...

Kısa bir hatırlama:

Osmanlı devleti tebalarını yönetemeyerek dağılıp, çökerken beraberinde siyasal, ideolojik bir sürü tartışmalar ve kutuplaşmalar da doğmuştu. İslamcılık, batıcılık, türkçülük akımları çöküş sürecinden nasıl çıkılacağına kafa yoranların başvuru kaynakları oldu.

Cumhuriyeti kuranların zihin haritası Osmanlılığın yıkılış sürecindeki tartışmalarla şekillendi.

Batı geleneğinden gelen milliyetçilik ve reform düşünceleri devleti aliyye'yi korumak için elzemdi. Ancak saltanatın yerini vatan sevgisi almıştı artık...

Osmanlı hanedanlığına dayatılan reform baskıları anayasa ilanına kadar uzandı. Sonunda Cumhuriyet ile taçlandı...

Kurtuluş ve kuruluş mücadelesini yapan asker ve bürokrat kesimlerdi. Devleti öncelikle yeniden kurmak birinci hedefleriydi. Demokrasiyi değil...

Dini yapılanmayı ayıklamak, laik toplumu çağdaş bir kültür düzeyine çıkarmak, batılı bir hukuk sisteminin benimsenmesini sağlamak için yola çıkmışlardı.

Demokrasinin gelişme düzeyini de devlet içinde söz geçirmek isteyenlerin iktidar paylaşımı süreçleri belirledi.

Kurucu unsurlar devlet eliyle güçlenen burjuvazi ile birlikte bazen kavga ederek bazen barışarak yaptılar bunu...

Ama milletin egemenliği hiçbir zaman sınıf egemenliğinin biçimlendirdiği özgürlüklerin sınırını genişletmeye, demokratik hakları elde etmeye yetmedi. Demokrasi olan haliyle büyük ölçüde burjuvaziye yaradı ve bunun önünü açan cumhuriyetin kurucuları oldu.

Çok partili sisteme geçiş ise soğuk savaş kamplaşması içinde batıyla olan askeri ve ekonomik işbirliğinin gereği olarak gerçekleşti.

Sonunda demokratikleşme süreci toprak burjuvazisinin zaferiyle sonuçlandı. Sınıf ilişkileri açısından baktığımızda bu dinamikler içinde emek yönünden sınıf kavgasının adı henüz geçmiyordu...

Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle başlarda uzlaşan burjuvazi 12 Eylül sonrası süreçte ise 2000'li yılların başına kadar ciddi bir siyasal dalgalanma yaşadı.

Kitlesel derinliği eksik kalan devrimci solu ezdikten sonra devlet içinde kümelenmiş Türkçü-İslamcı katmanlar derin devlet işbirliği ve cemaatçilik yedeğinde vazgeçilmez siyasi unsur oldular. Bir yandan da dünya kapitalizmi ile entegre olan sermaye burjuvazisi devlet içindeki bu karma yapıdan hiç rahatsızlık duymadı, dışa açılma süreci sermaye-iktidar ortaklığını sağlamlaştırdı.

İlerleyen zamanda ordu içindeki vesayetçi gelenek iktidar ortaklığının islami kanadından tedirgin olmaya başladı. Cumhuriyete sahip çıkan laik kesimler de bu tedirginliği paylaşınca toplumsal kırılma daha da derinleşti.

Siyasi krizin ekonomideki yansıması ise korkunç oldu.

Mali ve ekonomik tedbirler devam ederken yoksullaşan kitleler siyasi iktidarı şekillendirecek yeni bir oluşuma cesaret verdiler.

Başta ABD olmak üzere Batı da bu gidişe destek verdi, AKP iktidara geldi.

Milli Görüş çizgisinden gelen bu siyasetin yeni yüzleri demokratik açılım vaatleriyle askeri vesayeti kırmaya ve iktidarını pekiştirmeye çalışırken soldaki bir kesim ve liberaller özgürlüklerin genişlemesi anlamında iktidara iyimser baktılar. Yargılamalardaki hukuk dışılığı fark edemediler ya da görmemezlikten geldiler.

Laik ve Atatürkçü ordunun devlet üzerindeki ağırlığının çökertilmesi AKP'nin siyasal egemenliğinin önünü açtı...

Bu iş, daha sonra FETÖ adını alacak şeriat ve Bediüzzaman temelinden beslenen dinci akıma ihale edildi.

Onlar da misyonlarını tamamlayıp AKP içinde iktidar kavgasını başlatınca aralarında ipler iyice koptu.

Bu gerginlik 15 Temmuz ayaklanma girişimi ile sonuçlanınca Cumhurbaşkanı Erdoğan bu durumu kurnaz bir manevra ile kendi lehine çevirmeyi başardı.

MHP ve BBP lider kadrosunu da yanına çekerek 200 yıllık hesaplaşmaya son noktayı koymaya, daha doğrusu Cumhuriyetin kurucu felsefesiyle son hesaplaşmayı yapmaya karar verdi.

Çok hızlı atlamış olabilirim...

Geldik bu günlere. Önümüzde bir sandık var...

Dünyada benzeri sadece antidemokratik ülkelerde görülen bir otokratik modele geçmek için halk tercihini yapacak...

Bu süreç iktidarın yeniden biçimlendiği son 20 yılın sonunda demokrasinin ve 140 yıllık anayasa geleneğinin tamamen rafa kaldırıldığı bir geriye yuvarlanma ile sonuçlanacak mı?

Bu şimdilik pek net değil...

Olması için ciddi bir zorlama ve manipülasyon var...

Korkutma, gazetecilere ve siyasetçilere tutuklama, OHAL, v.s.

Vesayetçi düzene karşı "demokrasi" adına yola çıktıktan sonra tek adam sultasına yönelen bu yol nasıl bir tarihi evreye taşır bizi?

Osmanlılığın yıkımıyla gelen toplumsal değerler sistemiyle hesaplaşma bize nasıl bir gelecek hazırlıyor?

Tarihi tersine çevirmek mümkün mü?

Yoksa iktidardaki yeni burjuvazinin üstünlüğünü korumak için kullandığı takipçilerinin arkasından gelmelerini sağlayan bir siyasi araç mı bu hesaplaşma?

Tarihsel bir parçalanmayı iktidar uğruna yeniden canlandırıp geçmişle hesaplaşmak bir yana, uzlaşı kültürü, barış içinde birlikte yaşama, demokrasiyi kökleştirme bir yana...