16 Mart 1988 Halepçe soykırımının yıldönümü. Yine 1978’te, 7 devrimci öğrencinin İstanbul Üniversitesinde devlet destekli ve planlı faşistlerce katledilişinin yıldönümü ve de Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslanla ilgili hukuk tarihimizin en kara kararlarından olan idam kararının onandığı tarih.

16 Mart 1988’de Amerika’nın piyonu Saddam rejimi kullanılması ulusalüstü sözleşmelerle yasaklanmış olan 12 çeşit kimyasal silahlarla 5500 civarında Kürdü katletti. Geride 14.765 yaralı bıraktı. Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan kimyasal silahlar 90 bin insanın ölümüne, 1 milyon 3 yüz bin kişinin yaralanmasına neden olmuştu. 1925’te boğucu zehirli gazlar, diğer gazlar ve bakteriyolojik yöntemlerin kullanılmasını yasaklayan Cenevre Sözleşmesi kabul edildi. Lakin faşist Mussolini İtalyası 1935-1936’da Etiyopya işgalinde sözleşmeyi ihlal ederek kimyasal gazları kullandı.

1968’te Irak rejimi ile Kürtler arasında otonomi konusunda anlaşma imzalanmıştı. Ne var ki Baas rejimi bu anlaşmanın gereklerini yerine getirmedi. Bunun üzerine 1974’te Kürtler ayaklandı. Halepçe o yıl da Irak rejimince bombalandı. 1980’de Amerika’nın kışkırtması ve desteklemesiyle Irak İran’a saldırdı. 8yıl süren savaşta Saddam rejimi hem İran Kürdistanı’ndaki Serdeşt bölgesine, hem de Halepçe’ye kimyasal silahlarla saldırdı. İran-Irak savaşından yararlanan Talabani güçleri hakları olan Halepçeyi 14-15 Mart’ta rejim güçlerinden temizlemişlerdi. 15 Mart’ta özgürlük şölenleri yapıyorlardı. Ne var ki bu sevinç fazla sürmedi. 16 Mart’ta çok sayıda uçakla sarmısak kokulu, soğan kokulu, elma kokulu sülfür hardal, siyanür gazı, sinir gazı, sarin gazı, tabun gazı bombardımanına maruz kaldılar. Halepçe yerle bir edildi. Sadece insanlar değil, hayvanlar da yok oldu. Ekolojik tüm zenginlikler harap oldu. On binlerce insan yurdunu terk etmek zorunda kaldı. İran’daki kamplara giderek canlarını kurtardılar. Türkiye’ye de 80 bin sığınmacı geldi.

Irak kimyasal silah üretimine 1980 öncesinden başlamıştı. Kimyasal silahın ham maddelerini İsvicçre, Belçika, Almanya ve Amerikan şirketlerinden alıyordu. 17 Nisan 1988 tarihli Hürriyet gazetesinde Çetin Yetkin ve Şevket Okant imzalı yazıda kimyasal maddelerin Mersin’e getirilerek Türkiye üzerinden Saddam rejimine teslim edildiği yazıldı.

Saddam rejimi katliamlarına Enfal hareketi deniyordu. Enfal ihanet ve ganimet temasını işleyen bir kuran ayetinin adı idi. Amerika kimyasal silah kullanıldığını uzun süre kabul etmek istemedi. Ne yazık ki zamanın Türkiye hükümeti de Halepçe’de kimyasal kullanılmadığı yönünde Amerika’ya rapor verdi. İnsan hakları örgütlerinin çabasıyla BM kimyasal silah kullanılmasını kınayan bir karar aldı. Amerika bu karara kimyasal silah kullanılmasına İran’ın da iştirak ettiğinin eklenmesi şartıyla imza verdi. Oysa tarafsız gözlemcilerin araştırmasına göre İran kimyasal silah kullanmamıştı. Kuşkusuz demokratlığından değil. Henüz kimyasal silahı üretmemişti.

BM sağlık örgütünün raporuna göre 8 Enfal hareketinde 43 bin 753 Kürt katledilmiş, 61.200 Kürt yaralanmıştı. Halepçe katliamından sonra Türkiye’ye gelmek zorunda kalan Kürtler için Kızıltepe, Muş, Amed ve Yüksekova civarlarında kamplar kuruldu. O dönemde bölgede OHAL vardı. Sansür ve sürgün kararnameleri gündemdeydi. Biz o dönem İHD heyeti olarak kampları ziyaret ettik. Mülki amirler ziyaretimizden rahatsızdı. Adeta kavga ede ede kamplara girdik. Koşullar çok kötüydü. Kamptaki insanlar geldiklerine pişman olmuşlardı. Diyarbakır kampında 1 yılda 280 çocuk yetersiz beslenmeden ölmüştü. Kızıltepe kampında ailelere günde bir somun, ayda 200 gram et, 15 günde bir 1 kg bulgur veriliyordu. Kamp yöneticileri ve mülki amirler “biran önce sığınmacılar defolup gitse de kurtulsak" modundaydılar. Türkiye gelenlere sığınma hakkı tanımadı.

Saddam rejimi devrildikten sonra yeni gelen Amerika destekli rejim döneminde Saddam ve ekibinin yargılanmasına başlandı. Ne var ki Halepçe soykırımından dolayı yargılanamadan Saddam ceza aldı ve idam edildi. Çünkü yeni rejim de Halepçe dosyasını ağırdan almıştı. 21 Aralık 2007’de Halepçe davasının ilk oturumu başladı. Dava 2010’da bitti. Mağdur avukatlarının üstün gayreti sonucu mahkeme Halepçe katliamının soykırım olduğuna karar verdi. 38 mağdur tanık dinlendi. 2005 Irak anayasasına da Halepçe katliamı soykırım olarak geçti.

Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunda 4 büyük suç vardır. Savaş suçları, barışa karşı işlenen suçlar, soykırım ve insanlığa karış suçlar. Bu dört suçtan en ağırı soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlardır. Bu iki suç doktrinde ve uluslararası ceza mahkemesi kararlarında suçların suçu, suç üstü suç olarak kabul edilir. Soykırım etnik, ulusal, dini, ırki bir topluluğun tamamını veya bir kısmını yok etmek veya topluluk üyelerini beden ve beyinsel bütünlüğünü giderek yok edecek şartlarda yaşamaya zorlamak, veya çocukları ailelerinden koparmak, veya doğumları önlemek fiillerinden oluşur. Türkiye’nin ve Amerika’nın hala taraf olmadığı uluslararası ceza mahkemesinin temel belgesi olan Roma statüsüne ve uluslararası ceza mahkemesi kararlarına göre ekolojik imhalar da bu suç kapsamına giriyor.

Halepçe katliamından yaralı kurtulan bir mağdur "Biz Hitler öldü zannetmiştik. Oysa oğlu buradaymış" diyor bir gazeteciye. Şimdi bir başka oğlu da şehit edebiyatı yaparak Avrupa Parlamentosunun Efrin’den çekilme kararına, BM’nin ateşkes kapsamına Efrin’in de dahil olduğu açıklamasına karşı çıkıyor.

Efrin’i Halepçe’ye çevirmek isteyenler, oranın Vietnamlaştığını yaşarlarsa hiç şaşırmasınlar.