12 Eylül'ün 37. yılını yaşadığımız bugünlerde 37 yıl sonra mevcut iktidar selefini unutturmayacak ölçüde darbe dönemi yaşatıyor ülkede. 15 Temmuz Darbe Girişimi ve ardından 20 Temmuzda uygulanmaya başlayan sivil darbe...

Gülen Hareketi ile 17 Aralık 2013'e kadar süren ortaklık, rant ve iktidar gücünün paylaşımında yaşanan anlaşmazlıklar sonucu dağıldı. Ülke 15 Temmuz 2016 'da ki darbe girişimi " darbe günlerini anımsatan" yeni bir döneme girdi. Darbe ile hesaplaşmak bir yana 20 Temmuz'da ilan edilen ve 'bir daha uzatılmayacak' denilen ama hala devam eden olağanüstü hal ile iktidar "12 Eylül'den de beter' denilen yeni bir darbe döneminin kapısını açtı.

Siyasi partiler 12 Eylül'deki gibi kapatılmadı belki ama genel başkanları ve vekilleri tutuklandı. Meclis tamamen kapatılmadı ama iş yapamaz hale getirildi. Hukuk yok edildi. Muhalif dernekler, sendikalar, radyo ve tv'ler kapatıldı. Ülkenin en dinamik ve mücadeleci partisi HDP 'şeytanlaştırılmaya', gözden düşürülmeye çalışıldı. HDP ve BDP 'nin seçimle kazandığı 94 belediyeye kayyum atandı. 85 belediye eşbaşkanı, 800 kadar il ve ilçe başkanı cezaevine konuldu. HDP eş başkanları ve 10 milletvekili tutuklandı. Üniversitelerden 4931 akademisyen ihraç edildi. TGS verilerine göre 167 gazeteci tutuklandı, 3000'den fazla gazeteci işsiz kaldı... Ayrıca 40 yayınevi, 5 ajans, 56 gazete, 22 dergi, 31 radyo ve 32 Tv kanalı kapatıldı. Emniyet ve eğitim çevrelerinin çoğunlukta olduğu 41 kişi intihar etti. Yaklaşık 150.000 kişinin pasaportları iptal edildi. Sırada 30.000 kişinin vatandaşlıktan çıkarılacağı konuşuluyor... Hukuksuzluklar ve haksızlıkların artarak devamının geleceği çok net...

Halef selefi aratmıyor dersek hiç de abartmış olmayız.

Bundan tam 4 yıl evvel, yani 12 Eylül 2013 'te yazdığım ve o tarihte yayın hayatına devam eden Taraf gazetesinin 22 Eylül 2013 tarihli sayısında yayımlanan yazımı bu yazıya ek yapmak istiyorum.

37 yıla rağmen 12 Eylülcü gündem devam ediyor maalesef...

12 EYLÜL SÜRÜYOR HALA

Bugün 12 Eylül…Yaşadığımız coğrafyanın en gaddar, en acımasız faşizminin yaşandığı gün 12 Eylül…Yaşadıklarımı 1 dakika önce yaşadığım şeyler gibi hatırlıyorum. İşkenceler…Katliamlar…Türk bayrağı altında 10 kıta istiklal marşını zorla ezberletmeye çalışmalar…Babasını konuşturmak için 6 aylık oğluna elektrik vermeler…” Asker sözü, şeref sözü, arkadaşınız savcıya ifadesini verip 2 saat içinde hemen gelecek, bırakan direnişi ‘’ diyen Elazığ 8. Kolordu Komutanlığında görevli subayın bu ‘yemin’li sözünden 2 gün sonra yoldaşımızın ölüm haberini aldığımızda asker sözünün ne şerefli bir söz olduğunu iyi öğrenmemiz… Sırasıyla 3 gün, 5 gün, 8 gün, 15 gün. 20 gün…ve ayları geçen açlık grevleri…Cezaevi isyanları…Tutsaklara askerlerin hedef gözeterek ateş etmeleri…İşkence çığlıkları dinletmeleri…

Yazarken ellerim titriyor, fazla uzatamayacağım... Aradan 33 yıl geçmiş ama 33 dakikadan daha az zaman geçmiş gibi hepsi gözümün önünde. Asla abartmıyorum. O dönemde yaşadığım 4 yılın hiçbir dakikasını, üzerinden 33 yıl geçmesine karşın unutmadığım gibi, ömrümün son 30 yılında hatırımda kalan çok az şey var. Sanırım bunun nedeni 12 Eylülün hesabının sorulmamış, sorulamamış olmasıdır. Acılar unutulmamış, sadece üzeri küllenmiştir.

Şimdi bakıyorum da herkes darbeye karşı. Sevinmek mi gerek, şaşırmak mı? Malum ya bazıları da ‘solcuyum’ diyerek darbeci…

Mevcut iktidar da darbeye karşı olduğunu her defasında söylüyor. Hatta 12 Eylül darbesinden geriye kalan 2 yaşlı generalin yargılandığı ve böylece 12 Eylül darbesinin yargıya intikal ettiğini savunuyor. Sanki 12 Eylül 2 yaşlı generalden ibaretmiş gibi. Gerek 12 Eylül mağdurları ve gerekse tüm demokrat kamuoyunun darbecilerin yargılanmasının genişletilmesi talebi ise ortada kalmış gibi.

Darbenin üzerinden 33 yıl geçti. Ne değişti? Demokrasi, özgürlükler, hak arama kanalları, hak, hukuk, adalet, eşitlik, kimlik… konularında çok şeyin değişmediği çok açık.

 Eylül darbesiyle çok güdük de olsa var olan demokratik hak arama kanalları da ortadan kaldırıldı. 1982 darbe anayasasıyla gelen %10 seçim barajı, siyasi partiler yasası, aday belirleme usulü, çift başlı yargı, Diyanetin güçlendirilmesi, Sayıştay kanunu, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller…hepsi olduğu gibi duruyor.. Değiştirilen bazı göz boyama manasına gelen yasalar da oldukça kadük kalmış, askeri vesayet geriletilmiş, yerine polisin olağanüstü güçlendirilmesiyle AKP’nin sivil vesayeti getirilmiştir. Kısacası kuruluşundan beri süregelen derin devlet çözülmemiş, sivilleşmiştir.

Derin devletin mirasına bugünkü sivil devlet sonuna kadar sahip çıkıyor. 12 Eylül’ün lideri Kenan Evren devrimcilere ‘bir avuç çapulcular’ diyordu. Şimdi de Başbakan Gezi Direnişini örgütleyen doksanlar gençliğine ‘çapulcu ‘diyor. Doksanlar gençliği de 12 Eylül döneminin devrimcilerinin devrimci mirasına sahip çıkıyor. Polis korkusunu aşmış, yüzleri, binleri, bazen de yüzbinleri bulan kitlesel gösterileriyle demokrasi, hak, adalet, özgürlük mücadelesine devam ediyor. Neticede Devletin ve muhaliflerin iki mirasın olduğunu görüyoruz. Herkes mirasına sahip çıkıyor.

Darbenin üzerinden 33 yıl geçti…Durup düşündüğümde bu 33 yılda beni umutlandıran üç önemli gelişme var. Birincisi 1996 ‘ki susurluk ‘kaza’sından sonraki bir dakikalık ışık söndürme eylemi, ikincisi 2007 deki sevgili Hrant Dink’in katline karşı yüzbinleri bulan yürüyüş ve üçüncüsü de 2013 Taksim Gezi Direnişi.. Değişen ne var deniyorsa olumlu manada en önemli değişiklikler, bu gelişmeler diye yorumlamak sanırım yanlış olmaz Zira, bu üç gelişmede de toplumsal tabakaların dokularını tümüyle görmekteyiz. Bu gelişmeler yüzde yüz rejim muhalifliğini tam manada yansıtmasa da toplumsal muhalefeti önemli boyutta bir üst aşamaya çıkartmıştır. Her şeyden evvel polis, asker korkusunu yenmiştir. Eylemlere katılımdaki popülasyona baktığımızda eğitimli- genç kesim çoğunlukta olmasına rağmen benim gibi elli yaş üstü muhaliflerin hiç de az olmadığını görüyoruz.

Darbenin üzerinden 33 yıl geçti…33 Yıl sonra coğrafyamızda eşitlik, adalet hala sağlanamamıştır. İşkence, hakaret değişik dozajlarda devam etmektedir. Yıllar önce Başbakan işkenceye sıfır tolerans demiştir. Bu konuda Radikal Gazetesi muhabiri İsmail Saymaz ‘ın ‘Polisin Eline Düşünce Sıfır Tolerans’ (iletişim yayınları) isimli kitabı öneririm.

Hak arama yollarının önündeki engeller 33 yıldır devam etmektedir. Ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorunu çözüme kavuşmamıştır. Vesayetçilik ad değiştirmiş, askeri vesayetçilik sivil vesayetçilik olmuştur. AKP kendine demokrat olduğu için sadece kendine karşı darbe planları yapanların yargılanmasının önünü açmış, Balyoz ve 28 Şubat darbecilerinin tutuklanmasını sağlamıştır. Böylece AKP, darbecileri cezalandırmasından doğan meşruiyet zeminini kendisine yönelik toplumsal muhalefete baskı haline getirmiştir. Kendisini eleştiren gazeteci, yazar, aydın, sivil toplum örgüt önderlerini tutuklatmış, yıldırma politikası uygulamaktadır. Oysa 12 Eylül gibi dünyada çok az sayıda olan gaddar, faşist darbenin tüm sorumluları aramızda dolaşmaktadır. 17500 Kürdün faili hala bulunamamıştır. Bizzat devletin uçağıyla öldürülen 34 kürtün hesabı verilmemiştir…

Darbenin üzerinden 33 yıl geçti… Umutsuzluğa kapılmasak da, umudumuzu yeşerten toplumsal gelişmeler yaşanıyor olsa da 12 Eylül sürüyor hala…Hem de tüm kurum ve kuruluşlarıyla…